Hayat Beklemez

hayat-beklemez?Öleceğim diye mi üzülüyorsunuz? Boş verin bunları. Oyunun kuralı bu. Dünya ölümlü olmasaydı hiç çekilmezdi. İnanmazsanız doktorlara sorun? diye beni işaret etti.  Ertesi gün ameliyata hazırlanan hastamızın tedavisini düzenlemek için girdiğim odada bu sözlere bakışlar üzerime çevrilmişti. Durumu idrak edemediğimi gören yaşlı hastamız yatağında doğruldu. Yüzündeki derin çizgiler, ak saçları ve üzeri lekeli buruşuk elleri ile hayli dolu bir ömür tüketmiş gibi görünüyordu. Yatağının ayak ucunda kederli bakışlarla babalarına bakan iki kızını teselli etmek hastamıza düşmüş o da bu sözlerle benden yardım istemişti. Yanına gidip hastamızın elini tuttum.

- Söyleyin doktor bey, haksız mıyım? Ölümden bunca korkmama kaçmamıza karşın ölüm olmasaydı bu dünya daha çekilmez olmaz mıydı?

- Bilmem, doğrusu hiç düşünmedim.

- Düşünün bir kere herkes doğuyor büyüyüp yaşlanıyor ancak ölmüyor. Böyle bir dünya ürkütücü gelmiyor mu size?

Kızı yatağın kenarına oturup diğer elini tuttu. Böyle kötü şeylerden konuşmamasını, moralini bozmamasını istedi. Büyük kız daha sakin görünüyor, olanları izliyordu. Hastamız vereceğim yanıtı beklercesine bana bakıyordu.

- Ölümün olmadığı herkesin hayatta kaldığı bir dünya kulağa hoş geliyor. Hepimizin arzu ettiği böyle bir şey değil mi? Neden kötü olsun?

- Bir düşünün doktor bey. Siz hekimlere fazla iş düşmeyecek, hastalıkları tedavi edeceksiniz ama ölüm olmayacağı için mesleğiniz gözden düşecek. Sonra miras hukuku anlamını yitirecek. Dahası dinlere gerek kalmayacak. Öteki dünya ve kıyamet olmadığına göre ibadet anlamını yitirecek. İnsanları bir arada tutan değerler anlamsızlaşacak. Yaşanacak kaosu düşünün.

- Yine de ölümlü dünyanın da ölümün olmadığı dünya kadar çekilmez olduğunu düşünenlerdenim. Kızlarınızın sizin için üzülüyor olmasının hayatı onlar için çekilmez yaptığı düşüncesinde de değilim. Onlar sizi seviyor ve yokluğunuzun acı verici olacağı düşüncesiyle kaygılanıyorlar.

Hastamız susup bir süre önüne baktı. Sonra yatağın kenarına ilişen kızına sarılıp saçına öpücük kondurdu. Kızlarının okuyup üniversite bitirdiklerini biraz da övünerek anlattı. Annelerini yakın zamanda kaybettiklerinden söz etti. Kızına tekrar sarıldı.

- Bu küçük kızım. Diğeri bundan 12 yaş büyük. O evlenip yuvadan uçtu. Eşimi kaybettikten sonra küçük kızımla baş başa kaldık. Birbirimize destek oluyor, yaşayıp gidiyoruz. Hastalanmam en çok onu etkiledi. Yanımdan ayrılmıyor. İkimiz de birbirimizin üzülmesine istemiyor karşılıklı rol yapıyoruz. Hayatın bir oyun, üstelik bildiğimiz tek oyun olduğunu anlatmaya çalışıyorum ama nafile.

Bu sözler üzerine kızı ağlamaya başladı. Mendiliyle burnunu çekip odadan dışarı çıktı. Bizimki kafasını sallayıp arkasından baktı, yüzünü buruşturdu.

- İyi de hayat neden bir oyun olsun? Hayatın içinde çeşitli oyunlar olduğunu düşünürdüm ama hayatın kendinin bir oyun olduğunu hiç düşünmemiştim.

- Oyundur elbet, doktor bey. Hem de bıkmadan oynadığımız bildiğimiz tek oyun. Belirlenmiş kuralları vardır. Doğar büyür yaşar ve ölürüz. Kimimiz daha iyi oynar, kıskanırız kimi ise ara sıra kazansa da hep kaybedendir. Biliriz böyle bir şey olduğunu, hayatın.

- Kurallar hiç değişmez mi?

- Değişmesine izin vermeyiz ki? Diyorum işte, ölüm olmasa, ölümü yasaklasak bunca ihtiyarla bir arada yaşıyor olmak, öte dünyayı unutup dinden imandan olmak, miras ve mülk sorunları ile uğraşmaktansa isyan eder, ölümü bile geri isteriz. Emin ol, isteriz. Tüm bu hayat, yaşadıklarımız yaşamadıklarımız hepsi oyun. Kızlarım küçükken onlar için kaygılanırdım şimdi onlar benim için kaygılanıyor. Yer değiştirsek bile oynanan oyun değişmiyor. Hayat bildiğimiz tek oyun. Ne kuralı değişsin isteriz ne de oyun sonlansın.

Daha sakin ve soğuk görünen büyük kızı hastamızın yanına gelip ses çıkarmadan yastığını düzelti. Konuşup kendini yormaması gerektiğini söyledi. Kız kardeşine bakmak için odadan çıktı. Hastamızın uzattığı eli tekrar tuttum. Gözleri dolmuştu.

- Bu büyük kızım hep böyle sakin ve soğuktur. Doğduğunda o kadar yoğun çalışıyordum ki onunla hiç ilgilenemedim. Büyüdüğünü bile anlamadan geçti yıllar. Çocukluğunu yaşamadan hayatın telaşı içinde erken büyütüp vaktinden önce oyuna dahil ediverdik. O da böyle sakin ve soğuk biri oldu çıktı. Yaptığım hatayı yıllar sonra küçük kızımı yetiştirirken fark ettim ama iş işten geçmişti.

Kızları odaya girince sustu. Hastamızın dosyasını yerine yerleştirirken ?Peki ne yapmalı? Oyunu nasıl oynamalı? diye sordum. Eliyle kızlarını gösterdi.

- Bana sorarsan kenara kaçmamalı, ne olursa olsun hakkını vererek oynamalı bu oyunu. Tek başına da oynayabilirsin ama bence bu oyunun tadı çocuklarla daha iyi anlaşılıyor. Gerçi, sabahları uyandığında yanında olmayacaksan, kahvaltısını önüne koyup akşamları yatarken birlikte kitap okumayacaksan çocuk sahibi olmak pek akıllıca bir iş değil. Bunu da iyi düşün.

Bu sözlerin ardından büyük kızıyla göz göze geldi. Kısa sürse de ses çıkarmadan çok şeyin konuşulduğu bir bakışmaydı. İzin isteyip yanlarından ayrıldım.

Hastamızın ameliyatı sorunsuz geçti. Ertesi hafta taburcu oldu. Küçük kızının kolunda evine giderken servis kapısında karşılaştık. İyi görünüyordu. Beni görünce gülümsedi. Elini sıkıp uğurlarken kulağıma eğilip ?Oyunu unutmadınız değil mi? Ne de olsa hayat bu, beklemez? dedi. Kızına yaslanıp ağır adımlarla yürüyüp uzaklaştı.

Dr. Mehmet Uhri

2 Responses to “Hayat Beklemez”

  1. Mehmet Erkan ZENGIN diyor ki:

    Sevgili Mehmet,
    Artik ilerleyen yasin nedeni ile sanirim daha derin konulara girmeye basladin.
    Birisi artik sana melankolik oldugunnu soylesin.
    Sevgi ile,
    Erkan

  2. D. Savaş Bosnalı diyor ki:

    Melankoli bile belki oyunun kuralı !!!!

Leave a Reply