Hani Bazen…

dsc08486

Hani bazen içinizdekileri dökmek için sözcükler yetmez, insanın bağırası, çığlık atası gelir. Bedeninizi parçalayıp ortalığa saçılmak isteyen, ruhunuzun isyanıdır.

Sonra sizi bir şey tutar.  Kimdir, nedir bilemezsiniz. Kabuğunuzu zorlasanız da kıramadığınızı fark edersiniz. Yutkunursunuz.

Neden susuyorsun diye soran dostlara cevap olarak söylediğiniz “İşte” sözcüğüne sığanlara hayret edersiniz.

Hani bazen o gün hiç başlamasın istersiniz. İlle başlayacaksa geçmişten anı yüklü bir güne uyanmayı, o günü tekrar yaşamayı düşlersiniz. Başkalarının günlerine değil hiç olmazsa bir sabah kendi olduğunuz güne uyanmaktır dileğiniz.

Önünüze gelen çayı yudumlarken o sabah ki isyanınız için kimsenin sizi anlamayacağını düşünür hal hatır soranlara söylediğiniz “İyiyim işte” ye sığan yalnızlığınızı görür, ürperirsiniz.

Hani bazen bir sabah kahvesine tutunup uzaklara, çok uzaklara gittiğinizi, oralarda başka hayatlara bulandığınızı, kabuk gibi taşıdığınız anlamsız kimliklerin olmadığı, insanların sadece kendi olduğu yerler hayal edersiniz. Kısa süreli de olsa içiniz ferahlar.

Kahveden aldığınız ilk yudumda kaybolan köpüğü gibi rüyadan sarsılırcasına uyanır, acısını damağınızda hissedersiniz. Hafiften yüzünüz buruşur, nedenini bilemediğiniz bir suçluluk duygusu kaplar içinizi. Yüzünüzü ekşittiğinize bakıp hal hatır soranlara kafanızı kaldırmadan söylediğiniz “İşte” sözcüğüne sığanlara şaşırırsınız.

Hani bazen kendinizden sıkılırsınız. Aynaya bakmak bile gelmez içinizden. Bu haldeyken oynamanız gereken rolün hakkını veremeyeceğinizi düşünüp hata yapmaktan korkarsınız.

İçinizden kedi olup damlarda gezinmek veya martı olup gelen giden gemilerin üstünde süzülmek geldiğini kendinize bile söyleyemezsiniz. Dışarı çıkıp hava alır açılırım diye düşünseniz de rüzgar dışında dışarı diye bir şey olmadığını görürsünüz.

Bir kediye yaklaşırsınız kaçar, martılara simit atarsınız almazlar. Aklınıza, onların da sizden sıkılmış olduğu gelir. Unutmak için işinizin başına dönersiniz. Arkadaşlarınız “İşler çok mu?” diye sorduğunda dudaklarınızdan dökülen “işte” sözcüğüne sığanlar ürkütür. Korkarsınız.

Hani bazen gün devrilir, bir şeylerin daha eksildiğini düşünürsünüz. Yollarda yitirdiğiniz zamanda kendinizle baş başa kalmak zor gelir.

Hayatın, elinizdeki cevapları, önceden sorulmuş sorularla eşleştirmekten başka bir şey olmadığını düşünmeye başlarsınız. Hatta kendinizin de sorusunu arayan bir cevaptan ibaret olabileceği düşüncesi beyninizi kemirir.

Kafasını kaldırmadan yaşayanlara, ellerindeki cihazlarda oyun oynayarak vakit geçirenlere imrenirsiniz. Düşünceli halinizi görüp “Ne düşünüyorsun?” diye soranlara sanki suçüstü yakalanmış gibi verdiğiniz “İşte” sözcüğünün içine sığanları hiçbir zaman yeterince anlatamayacağınızı düşünür, susarsınız.

Hani bazen bir nüktenin içinde bulursunuz kendinizi. Sanki birinin fıkrasının içinde yaşıyor gibi olursunuz.

Başka zamanlarda özenle koruyup kolladığınız kabuğunuzdan sıyrılıp komik duruma düşmek, madara olmak zor gelmez, insana. Başkaları ile birlikte kısa süreli de olsa kendiniz olursunuz. Attığınız kahkahalara başkaları da katılır. Nefesiniz yettiğince, anlamını bilemediğiniz ama kendinizi iyi hissettiğiniz kahkaha seli içinde savrulursunuz.

Nefesler tükendiğinde biri “Çok güldük çok ağlamayalım” der. Ortalığı sessizlik kaplar. Kahkahaları duyup gelen niye güldüğünüzü sorduğunda ağzınızdan dökülen “işte” ye sığanları düşünüp hep birlikte bir daha gülersiniz. Bu kez soruyu soran da güler. Ona bakıp daha çok gülersiniz. İyi gelir.

Hani bazen uyanmak istemediğiniz bir rüya görürsünüz. Uyandığınızda unutmaktan korkarsınız. Gözlerinizi kapadığınızda biraz daha sürsün istersiniz. Bir şey sizi çeker alır oradan. Kabahati gözlerinizden bilirsiniz. Sorulduğunda gördüğünüz rüyayı anlatmaya sözcükler yetmez “Neyse işte” gibi bir yanıt verirsiniz.

Rüyanın zamansızlığının doğurduğu saçmalığı paylaşmaya kalktığınızda başkalarının size farklı bakacağından endişe edip suçluluk duyar, unutmaya çalışırsınız. Hatta sonraki günlerde rüyadan geriye kalan “Neyse işte”  ye sığanların içinizi ısıttığını düşünüp aynı rüyaya düşmek için gözlerinizi yumduğunuz bile olur. Umutlanırsınız.

Hani bazen bir çocukluk fotoğrafınız geçer elinize. Hayretle bakarsınız “Bu ben miyim?” diye.

Küçücük bir hayattan kocaman bir hayata savrulduğunuzu düşünseniz de sanki bir başkasının çocuğudur karşınızdaki. Bir tek gözler tanıdık gelir. Sonra resimdeki o çocuğun yaşadıkları gelir aklınıza öylece donar kalırsınız. Küçücük hayattan fışkıran koca bir ömür için iyiydi deseniz de başka türlü yaşanabilir miydi düşüncesi kafanızı kemirir. Tedirginlik duyarsınız. O an “Ne düşünüyorsun?” diye soranlara verdiğiniz “işte” yanıtının içine sığanlara bakıp kabahatini gizlemeye çalışan bir çocuk gibi gülümsersiniz.

Hayat da size gülümser.

Dahası da var ama hep aynı.

Hani bazen diye başlayıp “Neyse işte” diye uzayıp gidiyor.

Mehmet Uhri

One Response to “Hani Bazen…”

  1. Oğuz Uras diyor ki:

    Sevgili Mehmet Uhri,
    Yukarıda anlatımda olduğu gibi hayat hep “işte” lerle geçip gidiyor.
    Herşeye ragmen hayat ve hayatta olmak güzel olsa gerek.
    Sevgi ve saygılarımla,
    Oğuz Uras

Leave a Reply