Görünmez Olmak

00441578O cezayı hak etmiştim. Feribot bileti almak için Bandırma deniz otobüsü terminali önünde biçimsiz park ettiğim arabamın başındaki trafik polisi ceza tutanağı düzenliyordu. Bir şeyler yapabilir, memuru ikna edebilirim umuduyla arabama koşarken bankta oturan o yaşlı adamı fark edemedim. Ayaklarım önce bastonuna sonra ona takıldı, yere yuvarlandım. İki dizim de incinmişti. Telaş içinde özür dileyip ayağa kalkmaya çabaladım. Gözüm ceza tutanağı düzenlemekte olan polis memurundaydı. Ayağa kalkmakta zorlandığımı gören az önce çarptığım yaşlı adam koluma girip ayağa kaldırdı. Yürümekte zorlanıyordum. Üstüm başım da kirlenmişti. Beyefendi banka oturmama yardım etti, kendi de yanıma oturdu. Bu arada trafik polisi ceza tutanağını yazmayı bitirmiş, imzasını atıyordu. Arabamın yanına gitmenin anlamı olmayacağını, ağrıyan dizimin de buna izin vermeyeceğini kabullenmeye çalıştım. Yazdığı ceza kağıdını sileceğime iliştiren polis memuru arabamın arkasında duran ve benden cesaret alıp daha da kötü park ederek trafiğin iyice aksamasına yola açan araba irisi ile ilgilenmeye koyulmuştu. Beyefendiye yardımı için teşekkür ettim, kusurun bende olduğunu ceza yazılmasını önlemek için arabamın yanına koşarken görmediğimi söyleyip tekrar özür diledim. Ak saçlı iyi giyimli yaşlı bey efendinin yüzünde kederli bir gülümseme belirdi. Eliyle boş ver dercesine işaret yapıp ?Geçmiş olsun beyim, önemli değil. Yaşlanınca görünmez olmaya alışıyor insan? dedi. Bir yandan üstümü temizleyip ağrıyan dizimi ovuyor öte yandan da hatalı park cezası aldığım için kendime kızıp söyleniyordum. Bizimki söylendiğimi görünce sırtıma dokunup;

-         İnsan kendine kızınca çok acımasız oluyor, değil mi? Hiç merhamet göstermiyoruz kendimize. Sıkma canını. Her işte bir hayır vardır. Otur dinlen sakinleş biraz.

-         Her işi telaş içinde yapmaya alışmışız. Bir yerlere geç kalıyormuş hissi ile oradan oraya koşturuyoruz. Feribotun kalkmasına bir saatten fazla var ama bileti de anlamsızca telaş içinde almaya kalkınca cezayı yedik işte. Üstümü başımı kirletmesi de cabası.

-         Beyim, gençliğimde ben de senin gibi oradan oraya koştururdum. Ama nafile telaşmış bu koşuşturmalar. Bir gün geliyor yaşlandın deyip oyuncu değişikliğine gidiyor kenara alıyorlar seni. İşte o andan itibaren görünmez oluyorsun. Kenarda oturup oyunu seyretmekten başka bir şey gelmiyor elinden. Her sabah evden dışarı atıyorum kendimi. Burada oturup denize, martılara balıkçılara bakıyorum. Kenardan seyrediyorum işte.

Sonbaharın sıcak yüzünü hissettirdiği yaprakların renklendiği günlerdeydik. Beyefendi işaret edene kadar limanı, martıları, balıkçıları fark etmemiştim. Balıkçı gırgırları limana balık indiriyor bir yandan da ağlarını temizliyorlardı. Martılar bu ziyafeti kaçırmamış ağlardan denize dökülen balık artıklarını kapmak için çığlık çığlık uçuşuyordu. Yosun, balık ve ıslak ağların kokusu kaplamıştı her yeri. Telaştan bunların hiç birini fark edememiştim. Bizimki bastonuna dayanmış uçuşan martıları izliyordu. Limana bakan Tekel binasının çatısı limanı izleyen martılarla doluydu. Onlar da ziyafette sıranın kendilerine gelmesini bekliyor veya diğer martıların limandaki balık ziyafetini kenardan seyretmekle yetiniyordu. Eğitim için alçaktan uçan jet uçaklarının gürültüsünden bile etkilenmeden büyülenmişçesine limanın o cümbüşüne bakıyordu, çatıdaki martılar. img_1593_5001

Dizimin ağrısı hafiflemiş, sakinlemiştim. Havadaki yosun, balık ve ıslak ağ kokusu narkoz etkisi yapmış gibiydi. Bu arada Beyefendi İstanbul?da uzun yıllar öğretmen olarak çalıştığını, emekliliğinde İstanbul?un keşmekeşinden uzaklaşmak için Bandırma?ya yerleştiğini anlatıp hayatın çok hızlı değiştiğinden yakındı. ?Hayatın kolaylaşması daha hızlı akıyor olması böyle düşünmenize yol açıyor olabilir. Bana pek bir şey değişiyor gibi gelmiyor.? diyecek oldum. Az önceki o kederli gülümseme tekrar belirdi bizimkinin yüzünde. 

-   Değişti beyim. Çok değişti. İlkokulda okuyan her öğrenci ipek böceğini tanır, hatta besler büyütürdü, bir zamanlar. Daha taze yaprak toplamak için dut ağacına tırmanmayan çocuk yoktu o zamanlar. Beslediği ipek böceğinin kozasını nasıl sabırla ördüğünü görürdü, çocuklar. Öğrencilerimin de ipek böceği yetiştirerek  hayatın nasıl sabır ve emekle biçimlendirildiğini anlamalarını beklerdim, hep.

-         Haklısınız, ben de ipekböceği yetiştirmiştim. Şimdiki çocuklar ipek böceği görmedikleri gibi dut ağacını bile tanımıyorlar. Varsa yoksa bilgisayar oyunları. Doğru dürüst arkadaşları bile yok.

-         Hayat değişti, beyim. Eskiden ipek böceğinin azmi ve sabrını gören çocuklar kozadan çıkan ve bir gün bile yaşayamayan kelebek ile ilgilenmezdi. Şimdi herkesin acelesi, yetişmesi gereken bir yeri var, çocukların bile. Millet sabırla koza örmektense kısa yoldan kelebek olmaya, bir gün için bile olsa kelebek gibi görünüp kendinden söz ettirmeye meraklı. Çocuklarından da bunu bekliyor. Telaş içinde hedefe koşturmayı hayat zannediyor onu öğretiyorlar.

-         Peki sorun nedir?

-         Sorun yaşlılıkta. Hayat böyle telaş içinde geçip yaşlandığında anlıyor insan. Kozasından çıkıp iki kanat çırptıktan sonra ölen kelebek gibi yaşlı damgasını vuruyorlar insana. O anda görünmez oluyorsun. Yaşlılar hayatın hızına telaşına ayak uyduramadığı için ortalıklarda görünmüyor sanıyor insanlar. Halbuki senin az önce yaptığın gibi kendi telaşından kimsenin başka bir şey görecek hali yok. Velhasıl görünmez oluyorsun, yaşlandığında.  Aynı havayı solumana rağmen başka bir dünyanın insanı oluyorsun. Öyle bir yalnızlık ki, anlatılır gibi değil.

Bu sözlerden sonra denize ve martılara bakıp sustu. Tekrar teşekkür edip izin istedim. Başıyla selam verip iyi yolculuk diledi. Kesilen ceza tutanağını ise ödedikten sonra elim varıp, atamadım. Yanımda taşıyorum. Arada sırada telaşı bırakıp soluklanmak için kullanıyorum. Üstelik sanki gittikçe daha sık çıkarıp bakar oldum, o ceza tutanağına.

One Response to “Görünmez Olmak”

  1. Murat Baylan diyor ki:

    Elinize sağlık Mehmet Bey.. Çok güzel bir öykü..

Leave a Reply