Görev Günlerinden

gorevMeslektaşımız o sabah öfke içinde doktor odasına girdi. Çok sinirliydi. Elindeki sarı zarfı gösterip hastane idaresinin hak etmediği halde kınama ceza verdiğini söyledi. Elinde zarfı sallamayı devam ederek ?böyle bir devletin memuru olduğum için kahroluyorum. İdare tarafından kınama cezası verilerek sicilimi bozuyorlar. Seneye şef muavinliği sınavında bu sicil yüzünden başarısız olursam hesabını kim verecek?? diye söylendi.
Parlak kariyeri olan son derece çalışkan ve alanında bilgili doktor hanımın öfkesini dindirmek mümkün görünmüyordu. O hırsla istifa yazısı yazmakta olduğunu görünce o ana kadar koltuğunda sessizce gazetesini okuyan emektar doktor abimiz yanına gelip sırtını okşadı. Sakinleşmesi gerektiğini, öfke ile hareket etmektense bir gün bekleyip sakinleşip hareket etmesinin daha iyi olacağını söyledi.
Gelen çaylar ile bizimkinin başına toplanıp olanları anlatmasını istedik. Doktor hanım gece ateşlenen dört yaşındaki çocuğu yüzünden bir sabah mesaiye gelemediğini, telefon açıp hastalar için öğleden sonraya randevu verilmesini ve idareye de bilgi verip gerekirse yarım gün yıllık izninden düşülmesini istediğini, aldığı yarım gün izin yüzünden soruşturma konusu olduğunu anlattı. Aynı gün hükümetin sağlık politikalarını protesto amacıyla hekimlerin iş bırakma eylemiyle çakışan yarım günlük iznin başlangıçta sorun olmadığını ancak bakanlığın eylem hakkında açtığı soruşturma kapsamında o gün işe gelmeyenler için hem idari hem adli soruşturma başlatıldığından söz etti.
    - Savunma istediler. O gün kızımın hasta olup ateşlendiğini tedavisini düzenleyip başında beklediğimi daha sonra hastaneye gelip mesaime devam ettiğimi anlattım. Kızımın hastalığı ile ilgili rapor veya hastane kaydı gösterememem üzerine savunmamı yeterli görmeyip kınama cezası vermişler. Diğerlerine verilen cezalar yanında hafif bir ceza ile atlattığıma da şükretmem gerekiyormuş. Öyle dediler. Çıldırmak işten değil.
    - Ortada suç olmadığını söylemediniz mi?
    - Söylemez miyim? Sonuçta mesaiye neden gelmediğim konusunu belgeleyemediğim gibi o gün memur eylemine istemesem de katılmış görünüyormuşum. O sabah izin için arayıp bilgi verdiğim başhekim muavini arkadaşıma da suç ortaklığı yapmaması konusunda üstü kapalı gözdağı verip susturmuşlar. Terör değil de nedir bunların yaptığı?
Sesi hiddetliydi. Susup çaylarımızı yudumladık. Gerçekten hırslanılmayacak gibi değildi. Çantasındaki kitapları gösterdi. 
    - Hiç, ama hiç ceza almamış okullarını dereceyle bitirmiş ailemin iftihar ettiği bir öğrenciydim. Çok yüksek puan alıp girmiştim tıp fakültesine. Çalışkanlığım ile sevilen, hile hurda bilmeyen sicili temiz biriyim. Bir gün dahi okul kırmışlığım, kahveye takılmışlığım yoktur. Bu mesleğe hayatımı verdim ben. Çocuğum doğduğundan beri doğru dürüst anne yüzü görmedi. Gece gündüz çalıştım. Bir yarım gün, sadece yarım gün anneliğim tuttu, bütün gece ateşlenmiş kızıma kıyamadım. Bana ?anne gitme ne olur bu sabah yanımda kal birlikte uyuyalım? dedi. Şimdi mesleğim ile ilgisi dahi olmayan bir konu yüzünden beni cezalandırmaya, sicilimi bozmaya çalışıyorlar. İnanın sokağa çıkıp bağırmak geçiyor içimden.
Bizim emektar doktor abimiz yanına gelip tekrar sırtını okşadı.
    - Sakin olmalısınız, doktor hanım. O kadar saf ve temizsiniz ki devleti de kendiniz gibi sanıyorsunuz. Halbuki hepimiz görüyoruz devletimiz, paranoyaları olan şizoid bir ruh hali içinde. Sürekli olarak birilerinin onu bölüp parçalayacağından, arkasından kuyusunu kazdığından, başına çorap ördüğünden korkuyor. Herkesi ama herkesi gözetim altında tutmak istiyor. Sağlık kurulu raporu ile sağlıklı olduğunu kanıtlayarak işe aldığı kendi memurundan bile yeri geldiğinde kendine kötülük geleceğinden endişe ediyor. Öyle ki, suçlu olduğunuzu kanıtlamak yerine sizin suç işlemediğinizi kanıtlamanızı bekliyor. O sabah neden gelmediğinizi belgelemeyince de paranoid hezeyanlarına kapılıp suça iştirak ettiğinize hükmediyor. Fark edin artık, böyle bir devletle yaşıyoruz.
    - İyi de buna bir şey yapmak gerekmiyor mu? Böyle nasıl yaşanır?
    - İşin kötüsü de orada. İnsanlar böyle şizoid paranoid bir devlet ile yaşamaya alışmış görünüyorlar. Çevrendekilere bakarsan çoğumuzun aslında işlemediği suçlar için zan altında kalmaktan korkup doğruları söylemeden durumu idare etmekte olduğunu görürsün. Baksana herkes aslında, bilmeden bir suç işlemişimdir gün gelir beni de yakalarlar düşüncesiyle suçluluk duygusu içinde dolanıp duruyor ortalıkta. Sizin bu haklı davanızda meslektaşlarınız bile kenara çekilip sesini çıkarmıyor.
    - Yani?
    - Yani bu ülke böyle bir tımarhane işte. Aklıselimle hareket eden doğruyu söyleyenlerine eziyeti reva gören, kendine ayna tutup ne olduğunu gösterenlere tahammül edemeyip ortadan kaldıran insanların yaşadığı bir tımarhane. Üstelik hepimiz tımarhanede doğup büyüdüğümüz için böyle yaşamanın normal olduğunu sanıyor, çocuklarımızı da böyle yetiştiriyoruz.
Kederli gözlerle bizlere baktı. Doktor hanımın istifa mektubu yazmaya hazırlandığı kağıt ve kalemi alıp sakinleştikten sonra yazması gerektiğini söyleyerek cebine koydu. Kendini üzmemesi gerektiğini, başarılı hekim ve çok iyi bir anne olarak kendinden emin olması gerektiğini, idarenin yanlışından dönmese bile çamura bulanmış altının değer yitirmeyeceği gibi kendinin de değerini yitirmeyeceğini söyleyip teselli etti. Ayağa kalktı. Odadan çıkmadan geri dönüp ?Doktor hanım bence burada yaşananlar burada kalmalı. Sıkıntınızı öfkenizi umarım eve yanınızda götürüp o çok sevdiğiniz kızınızın canını sıkmaz, çocuk yaşta anlamadığı bir suçluluk duygusuna kapılmasına yol açmazsınız? dedi. Gazetesini koltuğun altına sıkıştırıp odadakileri selamladı. Arkasında sessiz bakışlar bırakarak uzaklaştı.

Dr. Mehmet Uhri

Leave a Reply