Gölgesi Güvenli

24991294_10155957366738415_1260514184176781975_n

.

Yamaçtan yuvarlanan taşlar yüzünden tedirgin olmuştuk. Yaşlı balıkçı eliyle kalmamızı işaret edip ?Zeytin gölgesinin düştüğü yer emniyetlidir, merak etmeyin? demese balık tutmak için daha emniyetli yer arayacaktık. İzmir Karaburun Kaynarpınar köyü yakınlarında sahilden balık tutmaya çabalıyorduk. Köydekiler o ihtiyar balıkçının balığın yerini iyi bildiğini, ona yakın durmamızı önermişti. Kısa sürede oltamıza takılan iri birkaç melanur ile keyiflenmiştik ki, yükseklerden kopan irice kaya parçası beraberinde daha ufak taşları da sürükleyerek gürültüyle yuvarlanıp az ilerimizden denize düştü. Yuvarlanan taşlardan tedirgin olmayan balıkçı yakınına gelmemizi işaret ederken arkamızdaki kayalık yamacı gösterdi.


- Görüyorsunuz. Kayalıktır buralar, çalıdan başka bir şey yetişmez. Denizin, güneşin ve rüzgarın etkisiyle ara sıra kayalar yuvarlanır korkmayın. Zamanla alışırsınız.

- İyi de kafamıza taş gelmeyeceğini nereden bileceğiz?


boyabagiEliyle yamaçtaki cılız birkaç zeytin ağacını gösterip ?Boşuna ekmedim onları. Onlar tutar, yamacın taşını toprağını. Zeytinin gölgesi emniyetlidir merak etmeyin? diye yanıtladı. Fakülte yıllarında arkadaşlarımız ile gelip çadır tatili yaptığımız zamanlardan bu yana bizler için hayatta çok şey değişmişti. Ama oraları değişmemiş gibiydi. Denizin aşındırdığı kayalıklar, kavruk cılız bitki örtüsü ve bir de cılız zeytin ağaçlarının olmazsa olmazı cırcır böceklerinin sesi, hepsi öylece duruyordu. Onca yıl orada zaman durmuş hiç yaşanmamış gibiydi. Bizimki oltasının yemlerini kontrol edip tekrar denize gönderirken bizlere de ?hadi rasgele? diye seslendi. Birkaç saat içinde beklediğimizden fazla balık tutmuştuk. İhtiyar balıkçının çektiği iri balıklarda da gözümüz kalmıştı doğrusu.

Bizim balıkçı, bölgenin aslında ormanlık olduğunu ardı ardına çıkan yangınlarla kuraklaşıp bu hale geldiğini, ara sıra eli erip ağaç dikenler olmasa hepten çoraklaşacağını anlattı.


- Beyim, 15-20 yılda bir çıkan yangına toprak mı dayanır. Yangınlar her şeyi götürdü. Ağacı, böceği kalmayınca suyu da çekildi buraların. Geriye kalan anca bu çalı çırpıyı besliyor. Yangına can mı dayanır?

- Yeniden ağaçlandırma yapılmadı mı?

- Yapıldı elbet. Hem de kaç kez. Her seferinde yine yandı, kül oldu. Kimsenin hevesi kalmadı. Her yangın sonrasında sular daha da çekildi. Yüzyıllık pınarlar kurudu. Ektiğimiz fidanlar da tutmaz oldu. Deniz de bereketini yitirdi. Bakmayın siz tuttuğunuz balığa eskiden ne balık verirdi bu deniz, bilseniz. Onu da küstürdük.


Güneş yanığı yüzü, tuzdan kavrulmuş elleriyle olduğundan da yaşlı görünüyordu. Yalnız mı yaşıyorsun diye sorduğumda kafasını sallayıp bir süre sustu. Yakaladığı balığı özenle iğneden çıkarıp kovaya attı. Oltayı yeniden yemlerken birkaç yıl önce oğlunu ciğer kanserinden yitirdiğini, oğlunun acısı ile geçen yıl da hanımının vefat ettiğini yalnız yaşadığını anlattı.


- Oğlum yaşasaydı şimdi 55 yaşında olacaktı. Üniversite okurken anarşik olaylara karışmıştı. O zamanlar başına bir şey gelecek diye çok korkar titrerdim üzerine.

- Bildiğim kadarıyla onlar özgür ve daha adil bir ülke istiyorlardı.

- Öyleydi. O zamanlar gençler daha iyi gelecek istiyorlardı. Ama bozguna uğradılar. Ne o zaman, ne de daha sonra anlayamadım oğlumu hep tartışırdık. Hanımım arada kalır, en çok o üzülürdü. Oğlum yenildiğini anlayınca hayata küstü, mutsuz oldu, hastalanıp geçti gitti, işte.

- Daha iyi bir dünya istiyorlardı da neden başarısız oldular?

- Gençlik işte. Karınlarını doyurma hayatını devam ettirme dertleri yoktu. Ekmek elden su gölden yaşıyorlardı. Böyle söyleyince çok kızardı bizim oğlan. Halk geçim telaşındayken onlar gelecek hayallerini anlatıyorlardı. O gün yiyecek ekmeği olmayan insanlara seslerini ulaştıramadılar elbet. Kendilerince oyun oynuyorlardı. Onların haricinde herkes farkındaydı.

- Nasıl bir oyun bu sözünü ettiğiniz?

- Zararını bilmelerine karşın sigarayı bırakacak kadar iradesi olmayan, kendi hayatını değiştirmekten aciz insanlar dünyayı değiştirme oyunu oynadılar. Geçim derdindeki halkın onları anlaması mümkün değildi. Ana babalar bile anlamadı. Bir gün oyun bitti dediler. Oyuncakları kaldırıp kenara koydular. Ebe olanlar cezalandırıldı. Hiçbir şey olmamış gibi anneleri yemeğe çağırdı, hepsi gitti.


Oltayı tekrar denize fırlatırken hırslandığı hissediliyordu. ?Peki ya sonra?? diye sordum. Cevaplayıp cevaplamama arasında tereddüt eder gibi oldu. Üsteleyince eli ekmek tutunca oğlunun ayaklarının suya ereceğini umduğunu ama beklediği gibi olmadığını oğlunun mutsuz olup kendini kemirdiğini anlattı.


- Onlar iyi bir dünya istemişti. Beceremeyince pek çok arkadaşı gibi ?biz denedik olmuyor, boşuna uğraşmayın, bari daha kötüsü olmasın? diyen huysuz biri oldu çıktı. Oğlum gibi eskinin ilerici geçinenleri ?iyi bir dünya olamıyor bari daha kötüsü olmasın? diye tepinen her değişime ayak direyen tutucu tiplere döndü. Yine mutsuz yine huzursuz ettiler kendilerini. Kimseye de anlatamadılar dertlerini. Velhasıl kavgamız hiç bitmedi. Ne o beni ne ben onu anlayabildim. Bildiğim onca yangın onca kavgadan sonra ben yine burada, köklerimin olduğu yerdeyim. O ise toprak altında.

- Yani onca çaba işe yaramadı mı?

- Beyim ülke, buraları gibi her 15 - 20 yılda bir yangın yerine dönüp çoraklaştıkça insanı da küskün verimsiz kavruk oluyor. Taşı toprağı tutan ağacı kalmayınca insanı da cılızlaşıp gücünü yitiriyor. Zamanla parçalanma başlıyor. Ülke malından mülkünden oluyor. Millete de az önceki gibi denize yuvarlanan kayaların gürültüsüne bakıp bir şeyler değişiyor diye yutturuyorlar. Anlayacağın insanı cılız, insanı küskün olunca ülke de sahipsiz oluyor.


Arkadaşım iki elini açıp ?peki ama ne yapmalı? diye sordu. Bizimki altında durduğumuz cılız zeytin ağaçlarını gösterip ?Daha fazla suyu çekilip çoraklaşmadan şu zeytinler gibi toprağı bir arada tutan gölgesi güvenli insan yetiştirmek lazım. Onca yangına hüsrana rağmen yapmak lazım? dedi. Oltasını topladı. Tuttuğu balıkları gösterip konu komşu ve hatta köyün kedilerine bile yetecek kadar balık yakaladığını söyleyip bizlere ?rasgele? diyerek yamacın kenarından yaşına göre çevik adımlarla köyün yolunu tuttu.


Mehmet Uhri

3 Responses to “Gölgesi Güvenli”

  1. ahmet çağıldak diyor ki:

    Mehmet bey tebrikler dostum. Sanırım bunla 6 hikayeni okudum ama bana en yakın bulduğum bu oldu. Umarım bir gün buluşup konuşuruz. Sevgilerimle.

  2. Mehmet Uhri diyor ki:

    Sayın Çağıldak, değerli dostum. Doğrusu bu öyküye sizden nasıl bir tepki geleceğini merak ediyordum.
    Oturup uzun uzun konuşmak gerekiyor sanırım.
    Dostlukla
    muhri

  3. Naile Kalender diyor ki:

    Değerli dostum senin hikayelerin kahvaltıda balkaymak gibi, doyum yok okumaya eline diline sağlık

Leave a Reply