Soru böyle sorulunca koca bir ömrü ve yaşananları dokümante edip toplasak bile dışarda ne çok şey kalıyor?
Soruyu “Genco Erkal nedir?” diye sorduğumuzda ise tüm o yaşananların ötesinde kamusallık kazanmış bir şahsiyet olduğunu görüyoruz.
Genco Erkal yaşamı boyunca “kendini kamusallaştırmaya” adamış bir insandır.
Bilirsiniz, kamusal mekanların sahibi yoktur.Çünkü herkesindir.
Kimse orada öteki değildir.
Kamusallaşmış alanlar turistinden yerlisine hatta sokak hayvanlarına kadar herkesin bir araya geldiği aynı özgürlüğü soluduğu birbirine tahammül edip etkileşime girdiği devletin bir adım geri durduğu özel alanlardır.
Söz gelimi gezi parkı ve çevresinde yaşanan tüm o süreç özünde bir kamusal alan için değil miydi?
İşte Genco Erkal bedenini böylesi bir kamusallığa adamış özel bir insandır.
Bu nedenle Genco Erkal herkesindir.
Devletin herkesi ve her şeyi kontrol altına tutma çabasına bireysel olarak kendi özel alanlarımızı küçülterek bir yere kadar direnebiliyoruz.
Evimizin içi hatta belki de evdeki küçücük bir odaya sığınıp gözlerden uzak denetimsiz kalmaya çabalıyoruz.
Çünkü sokağa çıktığımızda her yer devletin kontrolündedir.
Daire kapımızın önü merdivenler ve binayı çevreleyen bahçe ise basitçe kamusal alandır.
Apartmanda yaşayanların sahiplendiği ortak özgürlük alanıdır.
Demokrasi ise özünde kamusal alan yaratma ve çoğaltma arayışıdır.
Kamusal alanları büyütebildiğimiz ölçüde özgürlüğü koklarız.
Devlet çeşitli araçlarla vatandaşlarını kontrol altında tutma, tepkilerini öngörebilme uğruna önce kamusal alanlara sonra da bireysel özel alana girmeye çalışır.
Buna karşın topluluklar ise kamusal alanları genişleterek ortak özgürlük arayışında buluşurlar.
Kamusal alan genişledikçe devletin baskı ve kontrolü azalacak vatandaşların birbirine yakınlaşıp tahammül ettiği parklar, bahçeler, şehir meydanları gibi yerler arttıkça kitleler özgürlüğü daha çok hissedecektir.
Günümüz dünyasında yaşandığı gibi; devletin vatandaşından ürküp tüm kamusal alanları, hatta sosyal medya üzerinden özel yaşam alanlarını kontrol etmeye kalktığı yetmezse internet kısıtlamalarına bile başvurabildiği baskı ortamlarında ise Genco Erkal gibi kendi varlığını kamusallaştıran kişiler üzerinden özgürlük arayışı bir şekilde ayakta kalabilmektedir.
Yitirilen kamusal alanların yerini kamusallık kazanmış şahsiyetler doldurmaya çalışmaktadır.
Genco Erkal da giderek yitirdiğimiz kamusal alanların yerine sanatçı kişiliği ile kendi ömrünü kamusallığa dönüştürerek tüm baskılara rağmen herkese umut olabilmiştir.
Kaybettiğimiz değerli sanatçımızın ardından “Bir dönem kapandı” sözlerini daha çok işitiyor olmamız yerine ikame edecek kamusal şahsiyet bulamama endişesini yansıtıyor diye düşünülebilir.
O bir Tiyatrocuydu.
Antik Yunan’dan miras alınan dramatik tiyatroda, seyircinin oyunla, oyuncularla bütünleşip oyunun sonunda korku ve acıma duygularından arınarak çıkması-katarsis- hedeflenirdi.
Dramatik tiyatro seyircisi salondan ayrılırken “Çok üzücüydü, trajikti, hayat gibiydi. Orada olanları derinden hissettim. Çok güzel sahnelenmişti. Güldük, ağladık, coştuk ama hepsi oyundu, şimdi dışarıdaki gerçek hayatıma dönmeliyim, hem ben bir başıma başka ne yapabilirim ki?” der.
Eve varmadan oyundan geriye kafasında pek bir şey kalmamış, hoş vakit geçirmiştir.
Alman tiyatrocu Bertolt Brecht’in öncülüğünü yaptığı ülkemizde ise Genco Erkal ve benzerlerinin ortaya koyduğu epik tiyatroda ise, seyircinin oyunla, oyuncularla özdeşleşmesi hedeflenmez, aksine seyircinin bunun bir oyun olduğunu hatırlaması ama oyun dolayısıyla kafasında sürekli yeni sorular, yeni cevaplar bulmasını sağlamak hedeflenir.
Epik tiyatro seyircisi, ağlamak, gülmek, coşmaktan ziyade düşünür. Salondan ayrılırken dramatik tiyatronun izleyicisi gibi “katarsise” uğramamış, aksine kafası yeni düşüncelerle doludur, bedeni enerjiktir.
Genco Erkal üzerinde yaşadığımız coğrafyanın orta oyunu geleneği ile epik tiyatro anlayışını harmanlayıp sahnelediği yapıtlarla cumhuriyet dönemi tiyatro tarihinde – benzetmemi mazur görün- bir sokak lambası gibi hiç kimseyi dışarda bırakmadan aydınlatıcı ve kamusal olmayı seçmiş, bedeni ve düşünsel varlığı ile kamusallık kazanmıştır. *
O herkesindir.
Tiyatroyu halka yakınlaştırmış, Gogol’un Bir Delinin Hatıra Defteri isimli oyununu her ortamda hatta özellikle akıl hastanelerinde sergilemiş, kendisinden yardım bekleyen tüm amatör grupların çalışmalarına gücü yettiğince desteğini esirgememiştir.
Dünya drama izleyip hoşça vakit geçirmeyi seçmişken o inatla epik anlatım üzerinden insanları düşündürmeye sorgulamaya yönlendirip her daim müesses nizamın öfkesini üzerine çekmekten geri durmamıştır.
Bu dünyadan kim olduğundan çok ne olduğunu düşünmemizi isteyen bir Genco Erkal geçti, dostlar.
Kamusallığın baskı altına alınıp özgürlüklerin kısıtlandığı dönemlerde kendi üzerinden kamusallığın başka türlü inşa edilebileceğini, ortak akıldaki özgürlük arayışının mütevazi bedeniyle de olsa yaşatılabileceğini gösterdi.
En baskıcı dönemlerde bile insana, insanlarına umut oldu.
Veda notunda ölümünün dramatize edilmesini de istemedi.
“Resimlerdeki kuşlar gibi dizilip üstüne kumsalın, mendil sallamayın. İstemez…” diyerek ayrıldı aramızdan.
Giderken de düşünelim istedi.
Hepimizden bir parça aldı, hepimizin bir parçası onda kaldı.
Mehmet Uhri
*Not: Tümüyle amatör hekimlerden oluşan bir tiyatro sahnelemek için Genco Erkal’ın büyük desteğini görmüş, prova sırasında performans kaygılarımızı dile getirince “Sizleri buraya getiren, sahneye çıkmaya zorlayan kendinizi kamusallaştırma isteğinizdir. Korkmayın. Kimse bir sokak lambasına işini iyi yapmıyor diye kızmaz” diyerek yanıt vermişti.
Ruhu şad olsun.
Mehmet Uhri