GDO’lu Kimlikler

images

Bilindiği gibi; 17. Yüzyılda başlayan sanayi devriminin getirdiği üretim patlaması yeryüzünde yaşam biçimlerine kadar yansıyan kökten değişikliklere neden oldu. Üretim ve daha fazla üretim üzerine kurulu büyüme stratejileri kimi zaman savaşlara neden olsa da ticari kapitalizmin küreselleşmesinin önünü açtı. İnsanlığın son 400 yılı artan üretimi karşılayabilmek ve büyüme stratejilerine yanıt verebilmek için tüketim odaklı olarak yeniden kurgulandı. Bu yeni yapılanmada insan özne olmaktan çıkarak tüketim paradigmasının nesnesine dönüştürülmeye çalışıldı. Hayli de yol alındı.

Kurulu kapasitenin sürdürülebilirliği insanların ne olursa olsun tüketime devam etmesine bağlıydı. İnsanları tüketime zorlamak için gereksinimleri hatırlatan gayet insancıl görünüşlü reklam kampanyaları giderek korkular ve kaygılara yönelik daha saldırgan tanıtımlara dönüştü. Ama tüm bunlar günün birinde insanların tüketimden vazgeçme riskini ortadan kaldırmıyordu. Tüketim paradigmasının gerektirdiği ruh haline sahip bireyler oluşturulması yönünde bir şeyler yapılmalıydı.

Antropologlar günümüz insanını Homo sapiens sapiens olarak tanımlar. Kendi varlığının farkında olduğunun farkında olan canlı anlamına gelir. İnsanoğlu kendi varlığının farkında olduğunun farkında olabildiği için varlığını sorgulayabilme, anlam çıkarabilme ve çabalayarak benliğini dönüştürebilme yetisine sahiptir. Tüm bunlar için tanım gereği benlik algısına gereksinim vardır. Her benliğin ise kendini tanımlayabilmesi, anlamlandırabilmesi ve sosyal alanda konumlandırabilmesi için kimliğe sahip olması zorunludur.

İşte, tüketim dünyasının nesnesi olması istenen, tüketimden vazgeçmeyi aklına bile getirmeden günebakanlar gibi arzu nesnelerinin peşinden giden bireyleri oluşturabilmek için korku, kaygı, öfke, endişe veya sevgi gibi alt bilinç alanlarına yönelik reklam çalışmalarına ek olarak çok daha gerideki benlik ve kimlik algısı üzerinde de çalışılmaya başlandı. Benlik ve bu benliği tanımlayan kimlik algısına iliştirilecek tüketim alışkanlığı ile paradigmanın arzuladığı tüketim odaklı yaşayan yeni toplum yoluna girildi.

Bu amaçla; kimliği oluşturan içsel (astrolojide tanımlanan burç özelliklerinin çoğu bunlardan oluşur ) ve dışsal (aile, topluluk, cemaat, milliyet, din, ırk vb) bileşenlerin benliği tanımlamaya yetmediği yönünde son derece başarılı algı yönlendirmelerine tanık olduk. Dışarıda bambaşka ve renkli bir hayatın olduğuna inandırılarak o hayatı ?yakalamak? için kimlik algısının eksikliklerinin yerine konması gerekiyordu. Sorun ise kimlik algısının içinde olduğu ileri sürülen hayali eksikliğin aslında hiçbir zaman doldurulamayacak olmasıydı. Kimliklerinde eksiklik olduğu algısının marka kültürü, tüketim alışkanlıkları ve yaşam biçimleri ile doldurulacağı sanısı insanları her daim tüketici kılmak için yeterliydi. Öyle de oldu.

kimlik-ve-bagimlilik

İnsanlar, benliklerini tanımlarken kullandıkları kimlik bileşenlerinin içinde hep bir eksiklik olduğuna inandırıldılar. Bu eksikliği kapatabilmek için markalaşan kimliklere, kalıplaşmış yaşam biçimlerine ve birbirine giderek daha çok benzeyen tüketim alışkanlıklarına sahip bireyleri daha çok görür olduk. Alan ve satan razı olduğu sürece pek sorun yokmuş gibi görünse de benlik algısının genetiği değiştirilmiş oldu. Kendi benliği ile dengeli, doygun ve yeterli olmak yerine kimliğindeki eksikliği gidermek için çırpınan bireylerin bağımlılık eğilimli bireylere dönüşmesi de kaçınılmazdı. Her gün her ortamda reklamlar ve tüketim alışkanlıkları dayatmasıyla karşılaşan ve hayatlarındaki eksikliği vurgulayan bu mesajlar yüzünden hep bir şeyler tüketme gereksinimi içinde kıvranan bireylerin bağımlılık yapıcı maddelere yönelmesi ile de daha sık karşılaşır olduk. Başlangıçta sigara ve alkol bağımlılığı gibi bağımlılıklar tüketim paradigmasının içine yedirilmeye çalışılsa da sorunun büyümesi kaçınılmazdı.

Benliğinde bir türlü tanımlayamadığı ve eksiklik algısı olarak yaşattığı canavarı doyuramayanların bir kısmı için bağımlılık yapıcı maddeler (uyuşturucu, uyarıcı vb.) arzu nesnesine dönüştü. Özellikle benliğin ortaya çıktığı ve kimlik algısının şekillendiği genç erişkin dönemindeki kafa karışıklığı, dayatılan bu eksiklik algısı ile birleşince uyarıcı, maddeler ile kendinden kaçma veya uyuşturucu maddelerin içe dönme yönünde ürettiği çözümler ile talep gördü. Her ne kadar yasaklanıp üretim ve satışı kontrol altına alınmaya çalışılsa da bağımlılık yapıcı maddelere olan ilgi tüketim alışkanlıklarının yaşam biçimine dönüşmesiyle artmaya devam etti. Markalaşan ve birbirine benzeyen kimlikler arasında kendini arayan benlikler için bu tür maddeler arzu nesnelerine dönüştü.

Geldiğimiz noktada; tüketim odaklı dünyanın nesnesine dönüşmüş, tüketerek yaşamayı kimliğinin parçası ve yaşam biçimi olarak gören bir anlamda ?ruhsal genetiği değiştirilmiş? bireylerin kimlik sorununa odaklanılmadığı sürece, sistem bağımlı kişiler üretmeye devam edecek gibi görünüyor. Bağımlı kişileri tedavi çabası ise bataklığı kurutmadığımız sürece konunun uzmanı sağlıkçılar için ?müşterisi? giderek artan hayli karlı bir piyasadan öteye geçemeyecektir.

kimlik-ve-bagimlilik-1Her ne olursa olsun gidilen yol insanlık için çıkmaz sokaktır. Kimliklerinde bir türlü tanımlayamadıkları eksiklik algısı yüzünden özgüveni eksik bağımlılık eğilimli toplumların değişime dönüşüme kapalı, biat kültürüne yatkın tüketime programlanmış halleriyle sonuçta kendilerini de tüketecekleri açıktır. Madde bağımlılıklarının geometrik oranda artıyor olması da bunun işareti olarak görülmelidir. Gerek yeryüzü kaynaklarının yetersizliği ve çevre kirliliği, gerekse de içine düşülen kimlik bunalımı ile insanlığın yüzleşmesi er veya geç gerçekleşecektir. Kimliklere konumlandırılmış eksiklik algısı ve onun doğurduğu bağımlılık eğilimleriyle yaşanacak ve hayli sert olacak yüzleşmede yol gösterici olma görevi ise tüketim paradigmasının dayatmalarının farkında olup direnen, benlik algısı ile barışık ruh sağlığı çalışanlarına düşecektir. Umalım ve dileyelim ki insanlık bu karanlık evreyi de olabildiğince az hasarla atlatır.

Dr. Mehmet Uhri

( Çocuk Akıl Sağlığı ve Rehberliği Derneği - ÇAREDER Yönetim Kurulu Başkanı )

One Response to “GDO’lu Kimlikler”

  1. Önder Beytekin diyor ki:

    İlginç bir yazı. Anladığım kadariyle Sn. Dr.Uhri, yazınızda kimlik eksikliğinin
    ya da eksik hissetmenin Tüketi ürünü üreten Corporayonların marifeti olduğunu,bunun tüketimi, körüklemek amaciyle daha fazla kar,daha fazla temettü için yapıldığını,Bunun uzun vadede gelip geçici olabileceğini ve bu süreçte asıl işin Tıp adamlarına düşeceğini söylüyorsunuz.

    Evet haklısınız. Daha pragmatik bakarsak insanların yaşayabilmek (Bazilari için lüks içinde yaşamak ve lüks ürünler tüketmek hariç) ve bazı beşeri ihtiyaç ve hislerini tatmin edebilmek için paraya ve dolayısıyle işe ihtiyaçları vardır.Bunlarhem üretirler (Üreetim devasa makinasının dişlilerinden birisidir sadece) hem de tüketirler ve Korporasyonlara ve diğer üretim ve dağıtım kanallarının fonksiyonlarını yürütebilmek için gereken tüketim bedeli olan finansman olanaklarını sağlarlar. Bu bir döngüdür ve insanlık varoldukça bü böyle sürecektir üç aşağı beş yukarı.

    Burada önemli olan Dünyanın kıt kaynaklarını daha verimli kullanmak ve israfa yol açmamaktır. Kaynaklarımız gerçekten sınırlı. Tarım ,Enerji ,maadenler ve beşeri kaynaklar optimum kullanılabilirse ,çevre kalitesini de dikkate alarak kullanılabilirse bu insanlığın uzun vadede varlığını sağlayacaktır.

    Şimdi tarımcılarımız Toprakda gittikçe azaldığını düşündüğümüz yaşamsal öneme sahip ve yenilenme şansı olmayan minarellerin eksikliği ve yerine konamaması ne gibi sonuçlar doğurur bunun giderilmesi için ne gibi önlemler alınabilir? Bütün bunlar izaha mecburdurlar ve izaha ihtiyaç vardır.

    Sn. Dr. Uhri, Tarıma ihtiyacımız olduğu kadar Sanayi ve hizmetlere de ihtiyacımız var. Hiçbirinden vazgeçemeyiz.Burada önemli ve en yararlı olan Trihin de gösterdiği gibi Gelişmiş Sanayi toplumlarının Tarımsal işletme ve üretimlerinin da gayet verimli olduğunu itiraf etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Tabi Digital üretimin nekadar önemli olduğunu çok kişi bildiğinden buna değinmöek istemedim.

    Çevrecilerimiz ve doğaseverlerimizin bunları mutlaka gözönüne almaları,Sanayi ve Enerji olmadan hiçbirşeyin olamayacağını anlamalarına gerek olduğunu belirtmek isterim.

    Önder Beytekin
    Bursa

    Saygılarımla,hoşça kalın.

Leave a Reply