Eski Bir Şarkı

sarki1Ağaçlar yapraklarını dökmüş sonbahar Berlin’i terk etmeye hazırlanıyordu. Şehri ikiye bölen duvarın yıkılması, Almanyaların birleşmesi ile yeniden başkent olmuş büyük gelişim göstermişti. Hiçbir zaman içine sindiremediği  bölünmüşlüğü arkasında bırakmış ve çağdaş Avrupa başkentlerinden birine dönüşme yolundaydı. Potsdam meydanında yönümü şaşırıp Brandenburg kapısına gideceğime kendimi Mendelsshon Bartoldy parkında bulmuştum. Elimde bölge haritası şaşkın bakınırken ıslıkla çaldığım Ege türküsünü fark eden ve ?merhaba? diyerek yanıma gelen yaşlıca beyefendiden yardım istedim. Beyefendi haritayı ters tuttuğumu ve bu nedenle ters yönde ilerlediğimi, parkın diğer ucundaki metro istasyonundan metroya binmenin daha iyi olacağını, kendisinin de o yöne gitmekte olduğunu söyleyip ?acelen yoksa ve adımını şu ihtiyarın adımlarına uydurabilirsen, birlikte gidelim? dedi. Parkın kuzeyine doğru yürümeye başladık. İstanbul?dan geldiğimi söyleyince biraz da heyecanla Galata köprüsünü sordu. İç çekerek Galata köprüsünde gençlik anıları olduğundan, İstanbul?u özlediğinden söz etti. Hatırladığı o eski köprünün yıllar önce yandığını, yerine daha geniş ve uzununun yapıldığını, eski köprüdeki tadın yenisinde pek olmadığını söyleyince bir süre durdu. Bastonuna dayanıp gülümsedi, biraz da soluklanmak istemişti sanırım. Sonra ?Olsun be oğul. Ağzının tadı yerindeyse, Haliç?e doğru gün batımına karşı çay içmenin keyfine varabiliyorsan yetmez mi?? diye cevap verdi. Ağır adımlarla yürümeyi sürdürdük. 70?li yıllarda siyasi nedenlerle ülkesinden kaçıp Almanya?ya sığınanlardan olduğunu, vatandaşlıktan çıkarıldığını, çok özlemesine karşın ülkesine geri dönemediğini anlattı.

-      Siyasi görüşümüz dışında suçumuz yoktu. Kimseye zarar da vermemiştik. İnsanlar daha iyi yaşasın özgür olsun istemiştik. Duvarın yıkılması ile uğruna vatansızlığı bile göze aldığımız davalar unutuldu, gitti. Bizler de yok sayıldık. Sanki hiç yaşamamış gibi olduk. Ülke bizi unuttu. Vatansız olduk. Yabani ot gibi buralara tutunduk.

-      Ne iş ile uğraşıyorsunuz?

-      Başlangıçta her işi yaptım. Müzik eğitimi almıştım. Berlin?deki Türk düğünlerinde çalgıcılık bile yaptım. Sonraları geçimimi müzik eserlerine düzenlemeler yaparak sağladım. Pek adım duyulmasa da çeşitli müzik gruplarının beste ve aranjmanlarında emeğim vardır.

-      Peki, neden özellikle Berlin? Yoksa o da mı rastlantı?

-      Almanyalı olamadım ama beni her halimle kabul eden biraz da kendime benzettiğim Berlin?i çok sevdim.

Nasıl bir benzerlik olabileceği konusunda şaşkın bakmış olacağım ki açıklama gereksinimi duydu. Eliyle kalabalık caddeleri göstererek Berlin?in kendi gibi bunca savaş ve işkence görmüş olmasına, ikiye bölünüp parçalanmasına, başkent olmaktan çıkmasına karşın her daim canlılığını koruduğuna dikkat çekti.

-      Bu şehir çok bilinen ve sevilen eski şarkılara benziyor. O eski şarkılar ki; bilirsin herkes kendine göre söyler ama unutulmaz. Hep bir yerlerde yaşar. Bazısı bir kuple okur, bazısı sözlerini değiştirir bazısı ritmini mırıldanır ama takılmıştır kulağa. Bu şehirde öyle bir canlılık var.

-      Ne tür bir canlılık bu söz ettiğiniz? Tam anlayamadım.

-      Dedim ya, öyle güçlü bir şarkı ki bu şehir, savaşlarla parçalanmış, işgal görmüş bölünüp başka şarkılara, başka dillere karıştırılıp yok edilmeye çalışılmış ama yok olmamış, unutulmamış. Parçalanıp başka şarkılara katılan, yasaklanan değiştirilen ama bestesi ölmeyen şarkılardan olmuş. Bak duvarın yıkılması ile birlikte tekrar eski canlılığına kavuştu işte. Yine aynı o eski şarkı, her yerde. Bu nedenle kendime benzetiyorum. Bakma sen yaşlandığıma. Bıraksalar içimdeki o cevval delikanlı Berlin gibi yine aynı dava için atacak kendini ortalara.

Parkın ucunda metro istasyonu görünmüştü. Üstümüzden gürültüyle geçen metronun sesi bir süre konuşmamıza engel oldu. Biraz daha yürüdük. Duvarın yıkılması ile yapılanları ve bu değişimin etkilerini sordum. Yanıt vermeden önce düşündü. Sonra yine bastonuna dayanıp durdu, soluklandı.

-      Bana sorarsan şehre yine saldırıyorlar. Berlin?de yaşayanlar kaybolan yılları telafi etmek için acele ediyor. Müzikçi diliyle anlatırsam; Hani şimdilerde remixed edip şarkıları hızlandırıyorlar ya, işte Berlinliler o eski şarkının remixed olmasını istiyor ona çabalıyor. Merkezi idare ise o eski şarkıya covered yapıp yeni baştan yorumlama derdinde. Pek anlaşacaklar gibi de görünmüyor. Bence ortaya çıkanı kimse beğenmeyecek.

-      Peki ne olacak?

-      Biliyoruz ki, bestesi sağlam şarkılara hiç bir şey olmuyor. Sular durulduğunda şehir yine kendi şarkısını söyler elbet. Umarım ömrüm yeter de görürüm o günleri.

sarki4Soluklanmak için durmasını fırsat bilip ?Peki ya İstanbul? Onun şarkısı yok mu?? diye sordum. Hüzünlü gözlerle yüzüme baktı. Eliyle kalbini gösterip ?O şarkı hep buralarda bir yerlerde atıyor, güne onunla başlayıp hep onunla yaşıyorum. Can bu bedende kaldığı sürece pek öyle bitesi de yok, o şarkının? dedi.

Geçen metronun sesinden ürken bir sincap bulunduğu ağacın üst dallarına doğru hızlıca tırmandı. Metro istasyonuna ulaşmıştık. İzin istedim. Gitmek istediğim yere ulaşmak için hangi yönde giden metroya gitmem gerektiği konusunda da yol gösterdi. Gülümseyerek oraya daha sonra da gidebileceğimi, bir süre Mendelssohn parkında kalıp o eski şarkıyı duymaya çalışmak istediğimi söyledim. Gülümsedi, başıyla belli belirsiz selam verdi. ?Unutma. Herkesin sevdiği ve kendine göre söylediği eski bir şarkıdır, Berlin. İstanbul’da benim için boğaza bir taş atarsın değil mi?? dedi ve ağır adımlarla metronun merdivenlerine yöneldi.

 

Mehmet Uhri

4 Responses to “Eski Bir Şarkı”

  1. Naile Kalender diyor ki:

    Mehmet arkadaşım epeydir yazılarını göremeyip özlemiştim Berlin’e üç kez gittim ama senin gözlerinle, kalbinle, anlatım dilinle bir daha gözden geçirdim; kalemine sağlık, belli ki ilerde bizim de dilimize takılı eski bir şarkı olacak sevdiğimiz ve artık göremeyeceğimiz vatan. Gurbetçi olmaya az kaldı hepimiz için..

  2. Bülent diyor ki:

    anlıyorsun dost…

  3. Mehmet Uhri diyor ki:

    Sağolasın sevgili Naile, karamsar olmak için çok neden var ama bazı süreçleri yaşam dayatıyor. Geriden gelenlerin bu yaşananlar hakkında ne düşüneceklerini ise merak etmeden duramıyorum. Sanırım yapmadıklarımız için “suçlu” damgası vuracaklar, hepimize. Herkese selam. Muhri

  4. Senay Ertığrul diyor ki:

    Berlin’i önce annemden dinlemiştim.Kısa sürelerle de olsa Berlin’de yaşamıştı.Öyle güzel anlatırdı ki, hep merak ederdim Berlini. Berlin’i ancak onun ölümünden sonra görebildim. Onun yaşadığı evde kaldım iki gün. Bir balık halı örmüştü.Ondan kalan bir iz duruyordu, Berlinde bir evde.
    Evet ,Berlin tarih kokuyordu.Muhteşem ciddi mimarisi ile.
    Kudam caddesi, bomba ile kulesi yıkılan Kudam …..İlginç kafeler…Ve alabildiğince alışveriş merkezleri…Ve doğu Berlin’de sınırda yaşanan ,özgürlüğe koşuşun akıl almaz
    denemeleri….İnsanlar özgürlüğe kavuşmak için ne işkenceler çekmişler…

Leave a Reply