Erken İnerdi, Karanlık

Sayın okuyucu bu yazıyı Murathan Mungan’ın dizeleri Atilla Özdemiroğlu’nun bestesi eşliğinde okumak için aşağıdaki linki kullanabilirsiniz. M. U.

eskidendi-sezen-aksu

erken-inerdi-karanlik

Gecenin ilerleyen saatleri olmasına karşın hastane acilinin yoğunluğu azalmamıştı. Güvenlik görevlisi eşliğinde gelen hanımefendi nöbetçi şef ile görüşmek istediğini söyleyip odama girdi.

Ayakta zor duruyordu. Koluna girip oturması için yardımcı oldum. Soluk soluğaydı. Terini kurulayıp dinlendikten sonra çantasından çıkardığı hayli yıpranmış nüfus cüzdanını uzatıp kendini tanıttı.

Emekli öğretmendi.

Kadın hastalıkları servisinde ameliyat olup yatmakta olan arkadaşının yanına çıkmak istemiş ziyaret saati olmadığı için geri çevrilmişti.

Kısa bir ziyaret için güvenlik görevlisi ile birlikte yanına çıkabileceğini söyledim ancak o refakatçi olarak hastanın yanında kalmak istiyordu. Refakat işlemlerinin gecenin bu saati yapılamayacağını, üstelik sağlık durumunun refakatçi olmaya pek elverişli görünmediğini anlatmaya çalıştım.

Oralı olmadı. Otobüsten az önce indiğini, gün boyu yolda olduğunu Antalya’dan onca yolu arkadaşı için kalkıp geldiğini söyledi.

Tüm bunları söylerken yine nefes nefese kalmış, terlemişti.

- Doktor bey, o benim ortaokul ve lise arkadaşım. 6 Yıl yatılı okulda birlikte okuduk. Zamanla uzaklaştık. Ara sıra konuşuruz ama yıllardır görüşmüyoruz. Dün arayıp ameliyat olduğunu ve beni görmek istediğini söyledi. Detayları anlatmadı. Sadece beni yanına istiyordu. Apar topar çıktım geldim. Bu şehirde gidecek yerim de yok, yanında kalmama izin vermelisiniz.

- Arkadaşınızın yakını çocukları yok mu?

- Kimsesi yok doktor bey oğlum. O da benim gibi hiç evlenmedi. Ana baba eksilip çoluğun çocuğunda olmayınca çevrende tutunacak kimse de kalmıyor. Lütfen doktor bey, telefonda sesi iyi gelmiyordu. Umarım kötü bir şeyi yoktur.

Birlikte arkadaşının yanına çıkmayı önerdim.

Hatta yorulmaması için tekerli sandalye teklif ettim. Arkadaşının onu ayakta ve sağlıklı görmesi gerektiğini söyleyip kabul etmedi. Birlikte kadın hastalıkları kliniğine çıktık. Hastamız iki gün önce rahim ameliyatı olmuştu. Hanımefendiyi karşısında görünce önce şaşırdı sonra ellerini tutup bir süre konuşmadan birbirlerine baktılar. İkisinin de gözleri dolmuştu. Hastamız “Rüya değil, geldin, yanımdasın” diyerek sarıldı.

Servis hemşiresine hanımefendinin refakatçi olarak kalacağını, refakat işlemlerinin daha sonra yapılacağını söyleyip onları odalarında baş başa bıraktım.

Hastamızın dosyasına göz attığımda zor bir ameliyat geçirdiğini ve durumunun pek iç açıcı olmadığını gördüm.

Ertesi sabah nöbet odamı terk etmeye hazırlanırken hanımefendi odama gelip gösterdiğim kolaylık için teşekkür edip hastasının durumunu sordu. Doktoruyla konuşması gerektiğini söylememe karşın ısrar etti. Zor ancak başarılı bir ameliyat geçirdiğini, bundan sonra şua ve ilaç tedavisi alıp iyileşmesini beklemek gerektiğini söyledim.

- Bekleriz, doktor bey. Yeter ki, iyileşecek olsun bekleriz. Ömrümüz hep bekleyerek geçti. Önce okul bitsin yatılılıktan kurtulalım diye bekledik. Sonra ikimiz de öğretmen olup öğrencilerimizin başına gideceğimiz günü bekledik. Farklı illere yerleştik. Oralarda da bekledik. Çocuklar gibi, hafta içleri hafta sonu gelsin diye, bayramlar tatiller gelsin diye bekledik. Emeklilik yaklaştıkça dişimizi sıkıp emekli olmak için bekledik. Şimdi yeter ki o iyi olsun bekleriz, yine bekleriz. Bekleyeceğiz elbet.

- Ancak, bu kez durum ciddi görünüyor.

- Biliyor musunuz? Akşam yanında kalınca öyle mutlu oldu ki “Çoktandır böyle derin ve dinlendirici uyumamıştım, gördüğüm rüyalar da çok güzeldi” dedi bana. Çok yakın arkadaştık onunla. Tanıştığımızda ikimiz de 12 yaşındaydık. Yatılı okulda gündüzcü arkadaşlar gider ortalıktan el ayak çekilir biz kalırdık. O kasvetli binaya karanlık erkenden inerdi, korkardık. O bana, ben ona destek olurdu. Oyunlarımız da ortaktı. İddialaşırdık. İlk önce hangimizin evleneceği konusunda da iddialaşmıştık ama olmadı.

- İkiniz de evlenmemiş birbirinizi beklemişsiniz, sanki.

- Kısmet… Sanırım ikimiz de evlenmek istemeyip çocuk kalmayı seçtik. Orada o korkak o küçücük ergen halimizde kalmak istedik. Büyümeye korktuk sanki. Emin değilim.

- Nasıl yani?

- Bir gün ona yalnızlıktan yakınıp “keşke evlenseydim” diye söylenince “Evlenen arkadaşlarımıza bakıp büyümekten korkan çocuklarız biz” demişti. O yüzden ilkokul öğretmeni olup çocukların yanında kaldık. Herkesin arkadaş olup oyunlar oynadığı, zamanı unuttuğu, ihanetin, yalanın uzak olduğu o yeni yetme yaşlarımızı ikimiz de terk etmek istemedik. Şimdi bize evde kalmış kız kurusu filan diyorlar umurumda bile değil. Hayat beklemekle geçiyor madem, hiç olmazsa kendi istediğimiz gibi bekleyelim diye düşündük. Bu da böyle bir hayat işte… Olsun varsın…

Saatine bakıp ayağa kalktı, yardımcı olduğum için tekrar teşekkür etti. Odadan çıkmadan geri dönüp “Biliyor musun doktor bey oğlum; bizim o temiz dünyamızda ne hastalık ne de ölüm vardı. Onu iyileştirmelisiniz” dedi. Bu son cümle biraz da emir gibi dökülmüştü dudaklarından.

Bir hafta sonra hastamızı taburcu ettik. Hastaneden birlikte ayrıldılar.

İki yıl kadar sonraydı. İş yoğunluğu nedeniyle bir süre kimseyle görüşmek istemediğimi bilmesine karşın bölüm sekreterimiz yaşlı bir hanımefendinin ısrarla görüşmek istediğini söyleyerek odama geldi.

Hanımefendiyi önce hatırlayamadım. Nüfus cüzdanını gösterip kendini tanıttı. Elindeki kabı uzatıp “Bu arkadaşım için, geçen hafta toprağa verdik” dedi. Elleriyle yaptığı irmik helvasını arkadaşının anısına bölüm çalışanlarına dağıtmış bir kap da bana getirmişti.

Yorulmamasını rica etsem de dinlemedi. “Doktor bey oğlum, bu helva öyle bildiğin helvalara benzemez. İçindeki portakal kabuğu rendesi ayrı lezzet verir, rahmetli de çok severdi” dedi.

Elindeki diğer kapları da sekreterlere bıraktıktan sonra koltuğa oturdu, sessizce ağlamaya başladı. Teselli etmeye çalıştığımı görünce çabuk toparlandı.

Şua tedavisi ve kemoterapiyi bile oyuna dönüştürmeyi başardıklarını ancak işlerin iyi gitmediğini ve son iki yılın hastamız için hayli zor geçtiğinden söz etti.

“Bundan sonra ne yapacaksınız?” diye sordum.

Başını önüne eğdi “Ne olacak? Beklemeye devam edeceğim… Bu kez oyun arkadaşını yitirmiş bir ergen gibi kendi kendime oyunlar oynayıp bekleyeceğim. Fal bakıp, bulmaca çözeceğim. Bu yaşa kadar büyümedim bundan sonra da niyetim yok, iflah olmaz ergen olarak kalacağım. Her şey için teşekkürler” dedi.

Kendini toplayıp ayağa kalktı. Odada bulunanların elini sürmesine fırsat bırakmadan kabı kacağı topladı. Servis kapısına kadar eşlik ettim.

Ayrılırken elimi sıktı “En kötüsü ne biliyor musunuz? Zaman geçiyor ve onun yokluğuna alışıyorum. Bir de şu uykusuzluk olmasa” diye söylendi.

Arkasına bakmadan koridorun kalabalığında gözden kayboldu.

Mehmet Uhri

6 Responses to “Erken İnerdi, Karanlık”

  1. Senay Ertuğrul diyor ki:

    Ne güzel yazıyorsunuz…Sizi okumak bambaşka bir zevk.İyi ki varsınız…İyiki yazıyorsunuz.Yazmasanız sizde kalacak bu anılar, biz yararlanamayacağız.
    Yenileri okumak umudu ile, sağlıklar diliyorum..
    Saygı ile…………

  2. Nızameddın Keskınler diyor ki:

    Her zaman kı gıbı cıtır cıtır cekıcı akıcı dusundurucu ve yasamın tortularıyla karılmıs guzel bır oyku. Sagolun yuregınıze saglık…

  3. naile kalender diyor ki:

    Muhteşem kalemin var arkadaşım iyi ki böyle insanca yazıların var ve bizlerle paylaşıyorsun

  4. nuri engerek diyor ki:

    Güncel konuları irdelemeniz beni mutlu ediyor.Sagolun yüreginize saglık,gönül tamircimiz…Devamını bekliyoruz.

  5. eline sağlık yenileri okumak umuduyla

  6. Kerem Doksat diyor ki:

    Mekâna yazılarınızı bekliyorum
    Sevgiler…

Leave a Reply