ENDÜLÜS NOTLARI-4 TUTARSIZLIĞIN TUTARSIZLIĞI CORDOBA

cordoba-1

Endülüs coğrafyasında Sevilla’dan Cordoba’ya geçerken yol arkadaşlığı yapan ve her iki şehre de hayat veren Guadalquivir nehrinin sakin ve suskun akışı meğer ne çok şey gizlermiş.

Nehrin kenarından bakılınca şehrin göz kamaştıran görüntüsünün aslında Doğu ve Batı kültürlerinin el ele vererek nasıl bir düşünsel zenginliği gizlediğini ırmağın dili olsa da keşke anlatabilse…

Uzaktan bakıldığında Cordoba, içindeki canlılığı yitirmiş göz alıcı dev bir deniz kabuğunu andırıyor. 8. ve 9. Yüzyıllarda parlak dönemini yaşamış Endülüs Emevi devleti ve sonrasından günümüze ulaşan göz alıcı yapılar aynı zamanda dönemin bir zamanlar ürettiği düşünsel zenginliği ne yazık ki barındırmıyor.

Hatta bir kabuk gibi gizliyor.

12. Yüzyılda Avrupa’nın en büyük kütüphanesini oluşturup antik Yunan filozoflarının yapıtlarının Arapçaya ve sonrasında Latinceye çevrildiği bir tür bilgi işlem merkezi ve kültürler arası ara yüz işlevi ile Avrupa aydınlanmasının fitilini ateşleyen Cordoba şehrinin bugünkü hali ne yazık ki bu tarihsel gerçeklikten çok uzak duruyor.

Günümüzde bile icat çıkarmaması, verilenle yetinmesi, uslu durması öğütlenen nesillere hayatı anlamak, anlamlandırmak ve içini doldurmak için hazlarının peşinde koşması gerektiği işaret edilirken “aklı ve öğrenmeyi” hayatın merkezine alan dönemin marjinalleri için çok önemli bir çekim merkezi olmuş, Cordoba şehri.

Yahudi, Müslüman, Hıristiyan gibi daha pek çok etnik ve dini kimliğin bir arada yaşayıp zengin fikir paylaşımlarında bulunduğu Cordoba – Kurtuba şehri 13. Yüzyılda önce Berberi sonra Hıristiyan istilası ve engizisyon etkisi ile kültürel çeşitliliğini yitirir.

Günümüzde ise turizm yanı sıra zeytincilik, tarım ve ticaret ile ayakta durmaya çalışan sıradan bir İspanya şehrine dönüşmüş görünüyor.

cordoba-2

Denizde buldukları içi boşalmış denizminaresi kabuklarını ev edinen yumuşakçalar gibi günümüzde Mezquita-mescit adı ile anılan Kurtuba camiinin ortasına katedral inşa edip yerleşildiği yetmezmiş gibi kendilerinden önceki bilgi birikimi de yok ediliyor. Avrupa aydınlanmasındaki Endülüs etkisini bilinen nedenlerle reddedip köklerini antik Yunan uygarlığına bağlama kolaycılığına kaçanlar nasıl bir düşünsel zenginliğin üzerinde oturduklarını da gizlemeye çalışıyorlar.

Bölgeyi düşünsel aydınlanma merkezi hale getiren “öğrenmeyi” hayatın merkezine alan” ve aklı önceleyen yaşam arayışları unutulsun, hatırlanmasın isteniyor.

Her daim yönetmesi kolay olan bedensel hazcılığın turizm ile harmanlandığı bir yerleşim yeri olmak Cordoba için yeterli görülüyor.

Nobel ödüllü ünlü Fransız fizikçi Pierre Curie “Cordoba kitaplığından bize 30 kitap kaldı. Atomu parçalayabildik, eğer yakılan bir milyon kitabın yarısı elimize ulaşmış olsaydı, bugün çoktan uzayda galaksiler arasında seyahat ediyor olacaktık” demişti.

Pek çok âlim ve felsefecinin birbirini etkilediği Cordoba şehrinde dönemin fikri özgürlük ikliminin etkisi ile hür düşüncenin kapıları aralanmıştı.

12. Yüzyılda Cordoba’da yaşamış Avrupa kaynaklarında Averroes diye anılan İbn Rüşd ve yine aynı yıllarda yaşamış Meymunides diye bilinen Musevi filozof Musa bin Meymun yapıtları ile seküler düşüncenin Avrupa’ya yayılmasını sağlayıp dini reformların fitilini ateşlemiştir. Yine aynı dönemde bu iki filozofun aklın özgürlüğünü savunan çalışmaları ile bir sonraki yüzyılda Avrupa’da Rönesans aydınlanmasının düşünsel tohumları yeşermiştir.

Uzak bir coğrafyada Bağdat’ta kendinden önce yaşayan ve “Felsefenin Tutarsızlığı”   kitabı ile kuşkucu düşüncenin önünü kapatan El Gazali’ye “Tutarsızlığın Tutarsızlığı” kitabı ile Cordoba’dan yanıt veren İbn Rüşd tanrısal bilgiye karşı özgür aklı savunmuştur.

Gazali’nin aklın sınırlı olduğu, yanılabileceği ve yeterli olmayacağı bunun bir tutarsızlık doğurduğu fikrine karşı çıkarak “Aklımızı kullanmayacaksak fıkıh, tefsir ve hadislerin varlığını nasıl açıklayacağız? Bütün bilgiler tanrısal ise o bilgiye ulaşmak için aklımızı kullanmayacak mıyız? Nasıl bilim yapacağız?” sorusu ile karşı çıkmış, dönemin İslam dünyasında, hatta günümüzde bile bu nedenle mülhid ve zındık olarak adlandırılmıştır.

Bilimsel kuşkuculuğun her şeyde olduğu gibi tutarlılıkları da sorgulamak zorunda olduğunu, tutarsızlığın reddinin kuşkucu aklın reddi anlamıyla gerçek tutarsızlık olacağını vurgulayan kitabı ile verili bilgiyi sorgulamadan kabul eden İslam ilahiyatçılarına sert bir karşı çıkış göstermiştir. İbn Rüşd’ün bu düşüncesi İslam dünyasınca günümüze kadar hep reddedilmiş olsa da Avrupa’yı etkilemiş, Thomas Aquino’nun yapıtlarından başlayarak Avrupa seküler düşüncesinin temelini oluşturmuştur.

Musa bin Meymun ise Yahudi ilahiyatının temellerini atan yapıtları ile Musevi dünyasında “ikinci Musa” olarak anılan filozof olarak yine 12. Yüzyılda Cordoba’da çiçeklerle süslü beyaz badanalı dar sokakları ile bilinen Yahudi mahallesinde yaşamıştır.

Günümüzde ise tüm bu isimler hiç yaşamamış geriye yapıtlarından düşünsel bir şey kalmamış gibi içi boş deniz kabuğunu andıran şehre dönüşmüş görünüyor, Cordoba.

Aklın özgürlüğünü, aydınlanma düşüncesini ve İbn Rüşd’ün yapıtlarını görmezden gelen İslam dünyasının, yine aynı filozofun yapıtları ile laiklik ve Avrupa aydınlanmasının başlangıç noktası olduğu gerçeğinin üzerini örtmeye çalışan, köklerini Antik Yunan düşüncesine bağlamaya çabalayan Avrupa’nın bu şehirde sessiz bir suç ortaklığı yaptığını görmek zorundayız.

cordoba-3

Turistik anlamda İslam ve Hıristiyan kültürlerinin Kurtuba katedral camii bünyesinde mimari olarak nasıl bir araya geldiği üzerinden şoven bir hoşgörü ve kimlikçilikten öteye gidilemiyor oluşunu Cordoba halkı da kabullenmiş görünüyor.

Göz önünde duran görkemli yapıları sevimli mahallelerini sunmakla yetinen ve o yapıları ortaya çıkaran düşünsel zenginliği gizleyen bir kültür mezarlığına dönüşmüş Cordoba şehrinin bu haliyle bile günümüzde turistik anlamda hayli ilgi gördüğünü söyleyebiliriz.

Zamanında büyük bir bilgi birikimi için çabalayan, aklı ve öğrenmeyi hayata dair arayışların merkezine almış Cordoba şehri günümüzde ne yazık ki turistler için gezilip tüketilecek bir haz noktasına dönüşmüş gibi duruyor.

İnsan, Cordoba şehrinde geçmişin insanlık için değerli olan yanının gizli tutulmasına kimsenin ses çıkarmayıp onca yaşanmışlığın üzerinin örtülmüş olmasına şahit olan Guadalquivir nehrinin dili olsa da burada yaşanan riyakârlığı haykırsa diye düşünmeden edemiyor…

Mehmet Uhri

Leave a Reply