Duvarlar Yıkılınca

duvarToplumsal hereketler devrimler ve dönüşümler ilk heyecan dalgası geçtikten sonra yeni yetişen kuşaklara normalleşmiş haliyle yansır. Dönüşüm yerleşmiş, içselleşmiştir. Dönüşüm sonrası doğanlar devrim heyecanı duyan yetişkinlere göre ortamı normal olarak algılayacak ve bu ortamdan beslenecektir. Sözgelimi Fransız ihtilali ile başlayan özgürlük, eşitlik ve kazanımların ortak paylaşımı talepleri devlet modelinin yeniden kurgulanması yanı sıra özgürlük ve eşitlikler üzerinden ulus temelli sosyal hukuk devletinin doğmasına yol açmıştır. Yaşanan süreç sonraki kuşakların daha özgür eşitlikçi ve adil ortamda yaşayacağı beklentisi içinde olan toplum kültürü oluşturmuş, yeni kuşaklar bu taleplerin normal kabul edildiği ortamda dünyaya gelmiştir. Kısaca her sosyal dönüşüm önce kaynaşma yaratsa da bu ortamı normal kabul eden yeni nesillerle varlığını sürdürüp, kültürünü şekillendirmiştir.

İleride toplum bilimciler nasıl irdeler tahmin etmesi güç olsa da yirminci yüzyılın sonunda internet, GSM şebekesi ve bilgisayar teknolojilerinin yaygın kullanımının sosyal bir dönüşümü başlatmış olması güçlü olasılık. Yaşanan bilişim iletişim devriminin yetiştirdiği yeni kuşaklar farklı toplum modeli ve kültürü oluşturmuş gibi görünüyor. Bunun öncül belirtilerini herkes az ya da çok hissediyor. Yaşanan bilişim devrimi ile bilgiye ulaşmak kolaylaştı. Eskiden yaşça kendinden büyük insanların deneyim ve bilgilerinden yararlanılarak edinilen bilgiler artık bilgisayar klavyesi veya cep telefonu ekranı kadar yakın hale geldi. Kuşaklar arası bilgi aktarımının durduğuna ve hatta tersine döndüğüne dair işaretler bile mevcut. Gençler büyüklerinden bilgi ve deneyim talep etmek yerine onlara bilişim teknolojisinin kullanımını öğretiyor. Bilişim devriminin yanı sıra yaşanan iletişim devrimi de insanları birbirine yakınlaştırdı. Fiziki uzaklıklar kayboldu, dünya üzerinde insanlar birbiriyle rahatlıkla anlaşabilir görüşebilir hatta birbirinin hayatlarına dokunabilir hale geldi.

berlin-wall_1412605cYaşananlar toplumları birbirinden ayıran sınırları anlamsız hale getirdiği gibi toplum içi duvarları da yıktı. Değişimin fitilini ateşleyen de sanki iki Almanya’yı ayıran Berlin duvarının yıkılışı oldu. 1989 sonunda Berlin’de yıkılanın sadece bir duvar olmadığı yıllar geçtikçe daha  iyi anlaşıldı. Üstelik herşey çok hızlı oldu. Duvar yıkıldığında ne internet ne de GSM biliniyordu ancak devrimin fitili ateşlenmişti. Bilişim ve iletişim devrimi kısa sürede dünyayı küçük bir mahalleye dönüştürmeye yetti. Herkes birbirinin gizlisini saklısını dahi bilebilir, izleyebilir hale geldi. Ülkelerin sınırları belirsizleştiği gibi toplum içinde var olan görünmez duvarlar da yıkıldı. O görünmez duvarlar ki sosyal sınıfları iyi kötü birbirinden ayrı tutabiliyordu. İşçisi SSK?lıydı Memurun güvenlik kurumu hatta hastanesi bile ayrıydı. Küçük esnaf Bağ-Kur karnesi ile devlet hastanesinde tedavi olurken, yanında çalışan işçi SSK hastanesine mahkumdu. Büyük patronlar için ise özel hastaneler mevcuttu. Ülkenin bir ucunda başka birileri yaşardı, kimse onları duymaz, bilmezdi. Cinsiyet temelli ayrımların farkında bile değildik. Çocukların yetişme ortamı ve gittiği okullar bile iyi kötü o duvarları barındırıyordu. Duvarlar o kadar hızlı yıkıldı, kaynaşma o kadar ani oldu ki kimse hazırlıklı değildi. İçinde yaşadıkları toplumun ”ötekileri” gerçeğini kabullenmeye bile hazır değilken onlarla birlikte yeni toplum inşa edilme sürecine dahil olmak zorunda kalındı. Memuru, emeklisi, işçisi, askeri, hukukçusu, doktoru, genci yaşlısı, kadını çocuğu, geyi lezbiyeni yaşanan değişim ve oluşan yeni toplumun bireyleri olarak duvarların olmadığı herkesin ?çıplak? göründüğü bu yeni toplum modeline alışmaya çalıştılar. Görünmeyen duvarların ortadan kalktığı sosyal, kültürel, ekonomik, etnik veya dini olarak farklı bireylerin bir arada yaşamakta olduğunu fark ettiği ilk şoku atlatmak hiç de kolay olmadı. Böylesi karşılaşma öncelikle en temel içgüdümüz korunma ve korku eşliğinde farklılıkların fark edilmesini ?bu benden değil, öteki? algısını öne çıkardı. Huzursuzluklar arttı. berlin-duvariŞehirlerin kozmopolit yapısı kaygıyı ve korkuyu daha da arttırdı. Yeni kurulan güvenlikli özel siteler ve yaşam alanları ile artan gettolaşma eğilimi bile soruna çözüm olmadı. Çünkü içimizdeki duvarlar da yıkılmış, iyi kötü tüm hallerimiz ortaya saçılmıştı. İnsanın sosyal rolleri arasında büyük farklılıklar olabileceğini kendimize bile itirafta zorlanırken gerçekle yüz yüze gelmek kolay değildi.  İyi bir baba, kötü eş, başarılı çalışan, trafikte bir canavar hepsi aynı bedende barınabiliyordu. Duvarlar yıkılmış, herkes her haliyle görünür olmuştu.

Böylesi bir dönüşümü yaşayan kuşaklar henüz çalkalanmayı atlatamamış gibi görünse de yetişen yeni nesiller bilişim ve iletişimin kolaylık ve rahatlığı içinde duvarları olmayan bu yeni dünyayı normal olarak algılıyorlar. Yaşanan dönüşüm onu yadırgayan eski nesilleri geride bırakıp ortamı doğal ve normal kabul eden yeni nesiller ile yoluna devam edecek gibi görünüyor.

İşte bu ortam, insanların kültürlerin tüm çıplaklıkları ile göründüğü, iletişim kurabildiği, sosyal sınıfların iç içe geçtiği yeni küresel bir toplum modelinin oluşmakta olduğunun ip uçlarını barındırıyor. Kuşaklar arasındaki bilgi akışının tersine döndüğü ve yeni nesillerin eskilere bileşim iletişim teknolojisini öğretmeye çalıştığı sürecin bir benzerini bu yeni toplum modeli kurulurken yaşıyor gibiyiz. Duvarların olmadığı, farklılıkların ürkütüp korkuttuğu bir tür içe kapanma yaşayan eski kuşaklara farklılıklar yerine ortak uzlaşı noktalarını gösterip onları korkulardan arındırma görevi barışçıl talepleri olan gençlere düşüyor. Bu noktada marka kültürünün ortaklaştırıcı küresel unsur olması konusunda kaygılı olmakla beraber küresel kültürün ortak mücadele alanları üzerinden birbiriyle bağlantıya geçtiği (çevre duyarlığı, küresel iklim değişikliği, temiz enerji, insan hakları vb.) alanları görerek geleceğe umutla bakılabileceğini söyleyebiliriz.

Kaba bir genellemeyle insanlık 19. Yüzyılda ulus devletler üzerinden yeni toplum modelini tanımlarken 20. yüzyıl, ulus kavramının ötekileştirici etkisine tepki olarak bireyin öne çıktığı, haklarının önemsendiği daha bireyci olarak eleştirilebilecek farklı bir toplum modelini doğurdu. 21. Yüzyıl ise iletişim ve bilişim devriminin etkisi ile küresel ortak paydalar üzerinden küresel yeni bir toplumu müjdeliyor. Bu süreçte önceki değişim ve dönüşümlerde yaşandığı gibi pek çok gelgit yaşanacak olsa da ve hatta tüketim paradigması ürettiği markalar üzerinden insanları farklı küresel tüketim kültürüne hapsetmeye çabalasa da 21. Yüzyıl insanlığın ortak değerleri üzerinde uzlaşmış farklılıkların yerine benzerlikleri kovalayan daha az kaygı ve yabancılık hissedilen barışçıl taleplerin daha çok işitildiği yeni küresel bir toplumun yüzyılı olacak. Ve aynı grafiği geleceğe uzatırsak bir sonraki yüzyıl için ise bu yeni küresel ulus kültüründen beslenen ancak onun kitleselleştirici etkilerine direnen ”yeni bireyin” küresel anlamda kendini etkin kılacağı çok daha gelişkin toplum modelini de öngörebiliriz. Doğrusu, yaşayıp görmek heyecan verici olurdu.

 

Mehmet Uhri

Leave a Reply