Dışarıdakiler Özgür mü?

ysorgulama-_yel-_siyah_beyaz

Gazetecilik faaliyetleri nedeniyle yargılanma ve hapse atılma korkusuyla kalemlerinin özgür olamayacağını haykıran gazeteciler önce Taksim meydanında toplandılar. İstedikleri yanıtı alamayınca basının özgür olmadığı ortamda demokrasinin yaşamasının mümkün olmadığını haykırarak istiklal caddesinde ikinci bir eylem yaptılar. Kalemlerinin özgür olmasını, haberleştirdiği konulardan ötürü kendilerini savunmak zorunda kalmamayı isteyip yargılanıp hapse atılmak, özgürlüklerinden uzaklaştırılmak korkusuyla doğru bildiklerini yazamayacaklarını haykırdılar. 

Peki ama tutuklamalar başlamadan önce medya çalışanları özgür müydü?

Mesleğin piyasalaşması ve büyük sermayenin denetimine geçmesi ile gerçek anlamda basın özgürlüğünün yitirilmiş olacağına zamanında karşı çıkıp ses çıkaranlar çoktan tasfiye olmuştu. Gazetelerde yazıların özgürce yayınlanabilir olduğu söylenebilse de yayınlanmayan veya yayınlamayan haberler fısıltı gazetesine yansıdıkça medya çalışanlarına olan güvenin azalması kaçınılmazdı.

Ürettikleri haberlerin takibinin yapılmaması veya bazı gazetelerin öne çıkardığı haberlerin diğer grubun gazetelerinde hiç yer almaması, günler sonra işler ayyuka çıktıktan sonra kerhen yer bulmasının anlamını bile sorgulamadı, medya çalışanları. Suskunluk orada başlamıştı. Özgür olduklarını düşündükleri ortam onlara yeri geldiğinde üç maymunu oynamalarını gerektiğini de fısıldıyordu. Duruma ayna tutmaya çalışan gazetecileri ise önce meslektaşları yalnız bıraktı.

Doğru söylediği için kovulan ve kendine yazacak yer arayan gazetecinin başına gelenleri haber olarak bile takip eden gazeteci neredeyse göremedik. Dahası büyük bir medya grubunun şirketlerine yapılan vergi baskısı sonuç verdi. O gazeteci özgürce yazdığı eleştiri içerikli yazılar yüzünden herkesin gözü önünde çalıştığı medya grubundan uzaklaştırıldı. Bir diğer büyük sermaye grubunun medyasında iş bulduğunda içimiz biraz rahatlasa da orada da rahat durmadı. Kendince doğruları söylemeyi sürdürdü. Söylediği doğruları yalanlamayı başaramayanlar önce köyün delisi yerine koymak istedi ama tutmadı. Piyasalaşan medya ortamında her şeyin olduğu gibi özgürlüklerin de bedeli vardı. Dev bir kamu kaynağının o sermaye grubuna peşkeş çekilmesi karşılığında gazetecinin kellesi istendi ve alındı. Medya durumu suskunlukla karşıladı. Kalemi kırılan gazeteci ise kendinden öncekilere göre şanslıydı gidecek son bir köy daha vardı. Sesi daha cılız çıksa da yazmayı sürdürdü. 

Kaleminin kırılması karşılığı peşkeş çekilen o dev kamu kaynağı günün birinde onlarca insanı yuttu, para ve kar hırsı ihmalkarlıkla birleşince o güne kadar yaşanmamış bir felaket yaşandı. Her şey ortadaydı. Ancak gazeteciler yine suskundu. Yaşanan ihmal ve felaket o medya grubunda doğru dürüst haber bile olmadı. Devlet olayın üstünü örtmek için harekete geçti. Diğer gazeteler de kulağının üstüne yatmayı haber takibi yapmamayı seçti.

1293621078-1Medya çalışanları yaptıkları haberler nedeniyle yargılanma ve hapse atılma ile gündeme gelince durumun ciddiyeti anlaşıldı. Özgürlüklerini çoktan patronlarına emanet etmişlerdi. Patronun gücünün kendilerini kurtarmaya yetmeyebileceğini görüp cılız da olsa seslerini çıkarmaya güç birliği yapmaya çalıştılar. Yargılanma ve hapse atılma korkusuyla özgür çalışamayacaklarını haykırıp güvence istediler. Piyasalaşan medya ise karşılığını almadan hiçbir şey vermeyeceği gibi ruhlarına kadar teslim almadan gazetecilerin yakasından düşmeyecekti.

Bundan sonrası aslında diğer bazı meslek gruplarının bildiği senaryonun tekrarı olarak yaşanacak gibi görünüyor. Gazetecilik mesleği yargılamalar ve karşılıklı suçlamalar eski hesaplaşmalar ile daha da itibar yitirir. Bu konulara bulaşmayanlar masumiyet karinesiyle kendi köşelerine çekilip daha da suskunlaşır. Halkın gözünde itibar yitiren her meslek gibi gazetecilere dönük ön yargı ve şiddet artar. Ve o zaman gazeteciler için gerçek kabus başlar. Kendi içlerinde birbirine düşme, ayrışma ve küçük kavgalar ile birliktelik duygusu yitirilir. Bugün bir araya gelip eylem yapanların birlikte görünmeme çabasını izleriz. Ve tüm bunlar olurken gazeteciler o çok korktukları hapishane ortamını kendileri için yaratmış olurlar. Tüm toplumu da peşlerinden sürükleyerek görüp bilip konuşmaktan korkanların oluşturduğu toplumun uyumlu gazetecileri olarak dev bir hapishanenin taşlarını sessizce döşemiş olurlar.

Tüm bu olayları doktorlar ve sağlık çalışanları gazetecilerden önce yaşadı. Doktorlar piyasalaşan sağlık ortamında önce kafa yapısı olarak uyumlu olmayan meslektaşlarının tasfiye edildiğini gördü ve ses çıkarmadı. Sonra sıra piyasa beklentilerine direnenlere geldi. Mesleki deneyimleri ile tanı koyup tedavi veren hekimlerin yerine bol tahlil ve görüntüleme isteyip hastasının faturasını kabartan veya deneyimsiz hekimlerin tercih edilmesine de sessiz kaldılar. Uslu çocuk olmak gerektiğini düşünüp kulağının üstüne yattılar. Bu arada onca tıbbi işleme karşın iyileşemeyen hasta ve hasta yakınlarının şiddetine mazhar olundu. Sistemin günah keçisi olarak öne sürüldüler. Masum olduğu düşünüldüğü için mesleğin itibar yitimine de ses çıkarmadılar. Sıra yazılan reçeteye, yapılan ameliyata hasta mahremiyetine gelip dayanınca mesleki bağımsızlık için ayaklandılar ancak iş işten geçmişti. Düşünmeden, sorgulamadan sisteme para kazandırdığı ölçüde önemli ancak değersiz unsurlara dönüşmüştü, hekimler. Bu algı toplum genelinde ve ne acıdır ki hekimler arasında da taraftar buldu. Piyasalaşmanın getirdiği küresel dalganın her şeyi önüne katarak dönüştürmesini izliyor sıranın medya çalışanlarına geldiğini üzülerek görüyoruz. Onların da sisteme uyum gösterdiği ölçüde önemli ancak değersiz unsurlara dönüşme süreci yaşanıyor. Gelecekte ise hakların alınıp satıldığına şahit olup hukuk camiasının benzer şekilde piyasalaştığını göreceğiz. O gün adını andığım dev hapishanenin çatısı örülüp inşaat tamamlanmış olacak.

O gün geldiğinde bu dev hapishanede oturup hangimizin daha özgür olduğu üzerine muhabbet edip söyleşecek çok zamanımız olacak.

 

Mehmet Uhri

2 Responses to “Dışarıdakiler Özgür mü?”

  1. yayhan diyor ki:

    piyasanın fiyakası da bir gün sönecek elbet…Umarım biz de görürüz…

  2. Selman Yıldırım diyor ki:

    şimdi de 40bin ingilizce öğretmeni ithal edilmesi gündemde…
    hahahahahaaaaa…
    1984 ve Fahrenheit 451 günleri…

Leave a Reply