Beklerim Sevdiceğim

hepsi-buDelikanlı için hayat kötü sürpriz yapmış, genç yaşta hızlı ilerleyen lenf kanserine yakalanmıştı. Yoğun tedaviye istediğimiz yanıtı alamamış süreci yavaşlatmaktan öteye geçememiştik. İlaca bağlı yan etkiler de üzerine eklenince günleri hastanede geçmeye başlamıştı. Durumunu kabullenmiş görünse de her sabah ?bu esaret ne zaman bitecek, ne zaman tahliye oluyorum? diye soruyor hastanenin hapishane olmadığını anlatmamıza karşın yarı açık cezaevi olduğunda ısrar ediyordu. Gün boyu kitap veya gazete okurken görüyorduk. Televizyondan uzak duruyordu. Ailesi dışında pek gelen gideni olmasa da ziyaret saatlerinde kliniğin kapısını gören bir yere oturup beklediğine bakılırsa birinin yolunu gözlüyordu. Kemoterapinin etkisi ile saçlarının döküleceğini öğrenince kestirdiği saçlarının bir kısmını zarfa koyup başucuna, etajerin çekmecesine koymuştu.

Başlangıçtan itibaren hastalığını biliyor olmasına rağmen umudunu yitirmemişti. Hastalığın doğurduğu sevimsiz sorunlar sıklaşmaya başlayınca bazı sabahlar karamsar görsek de mücadele direncini koruyordu. Üniversiteyi bitirip ücra bir okula öğretmen atanmasının henüz ikinci yılında yakalandığı bu hastalık pek çok şeyi sorgulamasına yol açmıştı. Öğrencilerinin gönderdiği sevgi dolu mektupları yaptıkları resimleri gösterip ?onların bana ihtiyacı var bir şeyler yapın. Bu yalnız benim şanssızlığım değil. Ne yapıp edip dönmeliyim? diye söylenirken serzenişten çok emir verir gibiydi.

Tüm bunlar yaşanırken yolunu gözlediği kişi ortalıklarda yoktu. İlaçların yan etkisi de eklenince kısa süre yoğun bakıma almak zorunda kalınca gözü korktu. Durumu düzelip servise alınınca kitap gazete okumayı bırakıp günlük tutmaya başladı. Yazdıklarını kimseye göstermiyordu. Bir şeylerin ters gittiğinin farkındaydı ama yine de umudunu yitirmemeye çabalıyordu. Yazdıklarının ne olduğunu sordum sonra anlatırım diye geçiştirdi. Konuşmak istemedi.

tut-4

Bir akşam nöbet sırasında yine servis kapısının önünde başı önünde beklerken görünce yanına oturup ?bu kadar hasretle beklediğine göre çok değerli biri olmalı? dedim. Üniversiteden sevdiği anlaştığı kız arkadaşını beklediğini, kurada farklı bölgelere öğretmen atanmalarına karşın görüşmeyi sürdürdüklerini söyledi. Dindar ve kapalı biri olduğunu mezhep farklılığı nedeniyle kızın ailesinin bir araya gelmelerine sıcak bakmadığını, her şeye rağmen kızın gönlünün kendinde olduğundan söz etti. Ailesinin baskısı nedeniyle gönderdiği mektupların sorun olduğunu, kızın gizli saklı iki mektup gönderebildiğini çok istese de çıkıp gelemediğini anlattı. ?İki tel saçı yanımda olsaydı çok daha iyi hissedecektim kendimi? diyerek iç geçirdi. Ama ziyaretine geleceğinden emindi. Geldiğinde yoğun bakımda olur görüşemem korkusuyla duygularını, söyleyeceklerini yazıya döktüğünü olur da veremezse etajerin çekmecesindeki defter ve iki zarfı ona ulaştırmamda benden yardım rica ettiğini ekledi.

Bu görüşmeden birkaç gün sonra sağlık sorunları alevlendi. Yoğun bakıma aldığımız hastamız için kritik günler yaşamaya başladık. Gözünü açtığında ?geldi mi?? diye soruyor sonra sessizliğe bürünüyordu. Konuştuklarımızı paylaştığım arkadaşlar yalan da olsa geldi diyelim bir tutam saç kesip verelim diye öneride bulundu. Ama bizimkinin yutacağı yoktu.

tut1Ziyarete gelen arkadaşlarına tüm çabalara karşın hastamızı kaybetmekte olduğumuzu söyleyip yaptığımız konuşmayı aktardım ve kız arkadaşına haber verme konusunda yardım rica ettim. İki gün sonra tarif ettiğine uyan genç hanım geldiğinde ne yazık ki hastamızı kaybetmiştik. Yaptığımız konuşmayı ve yaşananları aktarıp defteri ve mektupları uzattım. Hiç bir şey söylemeden hızla servisten çıktı. Birkaç saat sonra hastane imamı Rahim Hoca morgdan arayıp yardım istedi. Genç kız yolarcasına kestiği saçlarını hocaya verip kefenlerken cenazenin eline tutuşturması için yalvarıyor ve avazı çıktığınca ağlıyordu. Rahim hocanın çağırdığı güvenlik görevlilerini uzaklaştırıp isteğinin yapılacağını söyledim. Sessizce ağlamayı sürdürüyordu. Koridora çıktığımızda mektubu okumam için uzattı ?ne olur hayır demeyin, onu orada yalnız bırakmayın? diye tekrar avaz avaz ağlamaya başladı. Mektup sıcak bir yakarışla başlıyordu;

?Sevdiceğim

Yanımda senden bir şey olursa yalnızlığıma katlanırım diye düşündüm.  Saçından bir tutam istedim. Günah olur dedin, vermedin. Araya ayrılık girdi. Başka yerler, insanlar ve zaman girdi aramıza ama sen hep benimleydin. Saçından iki tel mektuba koy gönder saçını gösterme dedim cevap bile vermedin. Gittiğim yerde yeni şeyler öğrenmek isteyen meraklı öğrencilerim, her ne kadar kendilerinden uzak görseler de seven sayan üzerime titreyen insanlar var. Hayatım onlarla doldu. Seninle paylaşmak tanıştırmak istediğim bunca şey varken sen yoksun, yanımda.

Laf arasında sorsam da cevap vermemiştin. Zor oldu ama hangi kokuyu kullandığını buldum, arada okuduğum kitaba serpip kokluyor sanki birlikte okuyormuşuz gibi hissediyorum. Buna da mı günah diyeceksin, sevdiceğim? Hayatlarımızı birleştirmek istedim, araya inancını, mantığını, aileni koydun. Burada hastane köşesinde ziyaret saatlerinde gelmeyeceğini bilerek seni beklemek bile heyecan veriyor. Her akşam uykuya dalıp rüyalarda kaybolmadan satır aralarında sevgini ifade ettiğin o iki mektubu okuyorum. Belki için benimki gibi sevgiyle dolup taşmıyor. Burcunun gereği mantığın duygularına baskın çıkıyor, ona da eyvallah.  İki kişilik birden sevmemi istiyorsan aramızda ailen ve inançların varken bunu yapamam. İnançlı olmayı anlarım ama insan olmanın sevgiyle başladığını öğretmiyor muyuz öğrencilerimize? Duygusallığıma hep laf ederdin. Belki başka sevmediğin yanlarım da vardır. Ne yaparsan yap, söylediklerin yaralamıyor. Ama yapmadıkların, söylemediklerin var ya? İşte onlar öldürüyor beni. Hayatım seninle bu kadar doluyken bir tel saçını esirger, anlamamı beklersin. Anlarım anlamaya çalışırım ama yine de anlayamam. Hastalığımı içimden söküp atacağım günleri hayal ederken yanımda olmasan da iki tel saçın yeterdi bana. İçimde aklımda ruhumda sen varken bu yokluğu, uzaklığı anlamamı bekleme, anlayamam. İstediğin kadar günah de, ruhum seninle bu kadar iç içeyken bedenler uzak kalmış kimin umurunda. Görünüşe göre hastalık da benim gibi inatçı çıktı. Kolay pes etmiyor. Gün olur bileğimi büker alıp götürürse biliyorum ki ruhumdan bir parça hep yanında olacak. Araya mesafeler hatta dünyalar girse de nefesim rüzgar olup iki telini esirgediğin saçlarına her ulaştığında beni hatırlayacaksın. Orada veya burada hep seni bekliyor olacağım.

Yüz yüze gelince içimin eridiğinden söz etmiştim. Heyecandan ifade edemediğim ne varsa deftere yazdım. Bu mektup ile birlikte diğer zarfın içinde tedavi nedeniyle dökülen saçlarımdan bir tutam bulacaksın. Birlikte kırlaşmasını dilediğim saçlarımdan bir tutam sana hep beni hatırlatsın isterim.

Hep seni bekledim, yeniden dünyaya gelsem yine beklerim.

Ben beklerim sevdiceğim…?

Genç hanımın gözyaşlarıyla ıslanmış mektup böyle bitiyordu. Cenazeyi memleketine uğurlarken ayakta durmakta güçlük çekiyordu. Rahim hocaya durumu anlatıp kimseye duyurmadan genç kızın bir tutam saçını kefenlemeden önce delikanlının avcuna yerleştirdik. Yaşananlar o gün herkes için zordu.

Aradan hayli zaman geçti. Hastamızdan geriye başka hastalar okusun diye servise hediye ettiği ve bugün çoğu hayli hırpalanmış durumda olan kitaplar ve servisin mantar panosunda bir öğrencisinin gönderdiği, kağıdı iyice sararan suluboya resim kaldı. Hepsi bu?

Dr. Mehmet Uhri

One Response to “Beklerim Sevdiceğim”

  1. tepecik diyor ki:

    Yine gözleri doldurdunuz. Kaleminize ve yüreğinize sağlık. İki yüreğin birbirini sevdiğine Allah şahitken günah diye bir şey yoktur. Umarım birbirini seven insanlar bunu bir gün anlarlar ve mezhep, din, dil, ırk, ten, kimlik ayrımcılığı yapan insanlar bir gün tüm bunların hayatın hiçbir karesinde bir anlamı olmadığını da çok geç olmadan anlarlar. İster siyah tenli olun ister beyaz, ister çekik gözlü olun ister mavi gözlü, ister müslüman olun ister hıristiyan, ister Rum, Ermeni, Çerkes ya da Kürt olun ya da Türk ya da Amerikalı olun, hepimizin damarlarında dolaşan kan kırmızı ve hepimiz ölünce çelik bir kasa içinde de gömülsek eninde sonunda gittiğimiz yer toprağın altı.

Leave a Reply