Başkalarının Hayatı

11256096

ben-gidersem-f-kizilok

Sayın Okuyucu;  yukarıdaki linke tıklayarak bu anlatıda geçen Fikret Kızılok eserine ulaşabilirsiniz.

Sabahları Dikili balıkçı barınağındaki  çay bahçesine kurulup sessizce notlar aldığını görüyordum.
Kırdan beyaza dönmüş gür saçları, alnında ilerlemiş yaşın verdiği derin izlerle kimseyle ilgilenmeden denize, giden gelen balıkçı teknelerine bakardı. Bahardan yaza geçilen günlerdeydik.

O sabah aynı yerde tek başına satranç oynarken buldum, onu. Boş masa olmamasını da fırsat bilip izin isteyip karşısındaki sandalyeye oturdum. Gözü satranç taşlarındaydı, benimle ilgilenmedi.

Gazetemi okurken göz ucuyla oyunu takip ediyordum. Bir ara dayanamayıp “ben olsam piyonu oynamak yerine siyah atı ileri sürerdim” diyerek oyununa karıştım.
Hamlesini geri alıp buyur oyna dercesine eliyle işaret yaptı. İyi oynuyordu, kısa sürede teslim bayrağını çektim. Elimi sıkarken ” iyi hamleydi ama o hamle ile sadece sonucu geciktirdin. Fena oynamıyorsun. Satranç meraklısı bulamadığım için kendi kendime oynuyordum. Eşlik ettiğin için teşekkürler” dedi.

Boşları alıp iki yeni demli çay bırakırken çaycının kolunu tutup “şu müziği ya kapat ya da sesini iyice kıs, kulağımızı kirletme” diye söylendi. Delikanlı cevap vermedi, kafasını sallayıp uzaklaştı. Güncel popüler parçalar çalan müziğin sesinde değişiklik olmaması üzerine çay ocağına doğru bağırdı. Diğer masalarda oturanlar seslerini kesip çay ocağına baktılar.
Ocakçı biraz da söylenerek müziği kıstı.

- Hani güzel şarkı çalsa neyse, eskinin bilinen parçalarını allayıp pullayıp duygusunu bile veremeden öylece dümdüz okumayı şarkıcılık sanıyorlar. Güzelim şarkıyı berbat ettiklerinin farkında bile değiller. Zamanında kim nasıl söylemiş dinliyorlar sonra kulaklarında ne kaldıysa onu okuyorlar. Ne o duygu ne de bestecinin hissettikleri umurlarında. Yeni şarkı üretemeyince böyle oluyor.

- Sahi yeni şarkılar yerine eski parçaların yeni hallerini giderek daha çok duyuyoruz. Neden böyle?

- İletişim öyle hızlandı ki her yeri ses ve görüntüler kapladı. Televizyon internet, elektronik derken başını çevirdiğin her yerde hep başka bir hayat, ses veya görüntü ile karşılaşıyorsun. Bunca gürültüden insanlar içindeki sesi, duyguyu işitemez hale geldi. Dahası işitmek için vakti bile kalmadı. Her yerden başkalarının hayatı, ses ve görüntüleri fışkırıyor. Dikkatini toplamak çok zor artık.

- Ne iş yapıyorsunuz?

- Söz yazarıyım. Önceleri şiir filan yazardım ancak şiir geçindirmeyince şarkı sözü yazmaya başladım. İçimdeki sesi hissedebilmek kendi sözlerimi bulabilmek için sakin ortama kaçmaktan başka çare bulamadım. Gerçi benimki geçici çözüm. Hep siyahlarla oynanan satranç oyununda kısıtlı hareket yeteneği ile kaybetmeye mahkum şah gibi hissediyorum kendimi. Yaptığım hamleler az önceki gibi zaman kazandırmaktan başka işe yaramıyor.

- Biraz da kendi tercih ve kabullenmelerimiz böyle sanırım.

- Belki haklısınız ama gençler tercih edebilecek bir şey kalmadığına inanıyor. Eskiden besteciler, söz yazarları bir araya gelir, içlerindeki sesleri sözleri bulup konuşturur eser üretirdi. Çoğu kez birbirine benzer ürünler çıkardı ama yine de kendi söz ve seslerimizi keşfetmenin hazzını yaşar mutlu olur, özel olduğumuzu hissederdik. Öyle el alemin şarkısını evirip çevirenleri de ayıplardık. Şimdi sanki bütün ses ve sözler bulunmuş, ifşa olmuş sanıyorlar. Hayatlar bile öyle. Hepsi birbirine benziyor. Kimse kendi hayatını, içinden gelen sesi aramıyor, hazırlardan, görüp duyduklarından biraz karıştırıp ortaya çıkardığı ile yetiniyor.

- O da bir çaba, ama.

- Çabaya itirazım yok. Kendi olamamak, kendini duyamamaktan söz ediyorum. Canlılığını yitirmiş deniz kabuğu gibi oluyorsun. Dışardan bakınca güzel görünüyor ama içinde hayat yok. Dahası hepsi birbirinin benzeri.

1840225Cevap vermeme fırsat bırakmadan cebinden çıkardığı not defterini karıştırıp üzerinde “Ben gidersem” başlıklı şiir bulunan sayfayı gösterdi. Bu sözlerle rahmetli Fikret Kızılok hayatını, hissettiklerini ve vasiyetini satırlara dökmeyi, içindekileri bizlerle paylaşmayı başarmış. Böyle anlamlı, dokunaklı şarkı sözü hiç yazamadım. Ama arayışımı da yitirmedim” dedi. Şarkıyı hafiften mırıldanmaya başlamıştı ki kahvecinin bardakları almaya gelişi ile sustu. Şarkının sözlerine göz attım.

Ben Gidersem

Ben gidersem ruhum sen kal dünyada
Sırlarımı sakın aşikar etme
Zar olsan da kaybolsan bir sevdada
İstemem benim gibi acı çekme

Her derdime ortak bir tek sen oldun
Benim gibi sen de sararıp soldun
Yıllar boyu kalbime sırdaş sen oldun
İstemem benim gibi acı çekme

Görmesen de sana yakın bir yerdeyim
Aynı sevda, aynı dudak, aynı tendeyim
Kadehinde, sigaranda, gecendeyim
İstemem benim gibi acı çekme

İç çekip denize, uzaklara baktı. Defteri kapayıp ayağa kalktı. Gün yükseliyordu. İçtiğim çayı da hesaba dahil edip öderken “Ama oyunu ben kaybetmiştim” diye itiraz ettim. Gülümsedi “Kaybedecektin zaten. Bir dahaki sefere senden içeriz” dedi.
Not defterini özenle cebine yerleştirip ağır adımlarla sahil boyunca yürüyüp uzaklaştı.

Leave a Reply