Bakırın Hası

bh3

Yıllar sonra karşılaştığım okul arkadaşımla delikanlılık yıllarımızın heyecan ve anılarından söz edip  çoşkuyla laflarken kütüphanemin rafında duran eskimiş bakır çanağı eline alıp ?Bunun kitapların arasında ne işi var?? diye sormasa neredeyse unutmuştum.

Çok zaman oldu. Belki bir parça antika eşya bulurum umuduyla Divriği esnaf çarşısında sora sora bulmuştum o bakırcı dükkanını. Dükkan dediysem öyle vitrini veya kepengi olan bir yer değildi. Sağda solda yığılı bakırların daralttığı girişinde taburesine oturmuş elindeki bakır kazanı sabırla dövüyordu. Ara sıra gözlerini kapayıp elini dövdüğü kazanın üzerinde gezdiriyor sonra yine işine devam ediyordu. Başına dikildiğimi görünce gözlüklerinin üzerinden sertçe bakıp işine devam etti. Dükkanın yerini tarif edenler bakırcı ustasının suratsız biri olduğu konusunda uyarmıştı. Kenardaki bakır çanaklardan birine elimi uzattığım sırada durup kafasını kaldırdı ve ne aradığımı sordu.

- Eski bir bakır ev eşyası arıyorum. Bakraç olur, kap kacak, hatta cezve de olabilir.

- Ne edeceksin?

- Kullanmak için değil. Antika eşya toplarım.

- Cevap vermedin. Niye toplarsın? Ne edeceksin?

- Şey. Ne bileyim. Bir zamanlar iyi kötü yaşamış hayatlardan izler barındıran eşyalar ilgimi çekiyor. Sanırım eski hayatlardan izler biriktiriyorum. Dedim ya; eski olsun, üzerindeki izler belki bir şeyler anlatıyordur. Öyle işte.

bh2Cevabı beğenmişe benzemiyordu. Başını önüne eğip kazanı çekiçlemeyi sürdürdü. Başında beklememden sıkılmışa benziyordu. Kovulmamın yakın olduğunu düşünmeye başlamıştım. Durup kafasını kaldırıp asık yüz ifadesiyle bana baktı. Beklemekte olduğumu görünce yüzünü ekşitip ayağa kalktı. Dükkana girip tezgahın altındaki rafları karıştırıp çıkardığı iki bakır çanağı bana uzattı. ?Seç birini? dedi. Biri ışıltısı kalayında duran az çok çizikleri olan, vuruğu darbesi olmayan formunu koruyan diğerine göre daha ince bakırdan yapılmıştı. Diğeri ise kalayı akıp gitmiş bakırı matlaşmış iki yerden yamulmuş haliyle hayli kötü görünen ancak kalın tok bakırdan yapılmış çanaktı. Çanakları elime tutuşturup kazanın başına döndü. Elimde çanaklarla dükkanın önünde kalakalmıştım. Aşağı yukarı aynı boy ve formdaydılar. Üzerlerinde yazı ve işaret yoktu. Formunu yitirmiş ve yer yer yamulmuş kötü durumda olanı elimde tutup daha göz alıcı görüneni yerine geri bıraktım.

- Bunun fiyatını öğrenebilir miyim?

- Bunu mu seçtin? Diğeri daha iyi değil miydi? Biraz beklersen elindekinin yamuğunu düzeltip kalayını tazelerim.

- Yok, böyle iyi. Bu haliyle kalmasında sakınca yok. Fiyatını söylemediniz.

Tezgahın altından çıkardığı tabureyi yanına çekip eliyle oturmamı işaret etti. Fazla vaktim olmadığını söylesem de ?otur hele? diyerek sert bir bakış daha attı. Tabureye oturdum. Kazanı dövmeye devam etti. Elimde çanakla öylece beklemeye başladım. Bir ara kafasını kaldırıp köşedeki kahveye eliyle bir işaret yaptı kısa sürede iki çay geldi. Çayının şekerini karıştırırken elimdeki çanağa uzanıp arkasını yüzünü çevirdi.

- Kalayının aşınmış olmasına aldanma bakırı iyidir, dolgun ve sağlamdır. Varlıklı bir ailenin yanan evinden gelmişti. Evlerinde ne var ne yok yanmıştı. O yangında yitirdikleri küçük çocukları yüzünden buralarda kalamamış kurtarabildikleri bir kaç parça eşyayı paraya çevirip göç etmişlerdi. Yangın gördüğü için kalayı incelip yer yer akmış olsa, orasında berisinde yamuğu bulunsa da kalıbını korumuş. Keşke insanlar da hiç olmazsa şu bakır kadar dirençli olabilse.

- İnsanlardan şikayetçisin anlaşılan.

Ayağa kalkıp ocağın başına geçti. Elindeki kazanın içini kostikle iyice temizleyip ateşte erittiği kalayı kazanın içine döküp hızla sıvamaya başladı. Kısa sürede kazanın içi kalayın parlaklığı ile ışıldadı. Kazanı ateşin üzerine kapayıp kalayın tekrar yumuşamasını sağlayarak kalaylama işlemini birkaç kez daha yaptı. Dışarı çıkıp kalayladığı kazanı gün ışığına tuttu. Az önce döküntü gibi görünen kazanın içi ışıldamaya başlamıştı.

- İnsanın hası bu bakır kazan veya elindeki çanak gibidir. Eğilip bükülse bile formunu korur. Ne olduğu, ne işe yaradığı bakınca anlaşılır. Kalay ise üzerindeki gömlektir. Bakır, yeni kalaylanmışken alımlı güzel görünür, aşınınca matlaşır rengi solar albenisi gider ama formunu korur. Arada bir kalaylar gömleği tazelersin adam yine adamdır. Zaman geçer yaşlanır. Elindeki çanak gibi yitirdikleriyle yıpranır, yaşadıklarının izlerini gizleyemez hale gelir ama duruşu değişmez.

- Herkes böyle olamıyor mu?

- Bak o çanağın sahibi her şeyini yitirdi ama gittiği yerde sıfırdan işini kurup ayağa kalkmasını kendini kalaylamasını bildi. Dönüp ardına bakmadı. Herkes yapamaz. Nerede böyleleri? Sağlam insan yetiştirme hevesimiz de kalmadı. Kabına şekline bakırına bakmayıp kalayına aldananlar çoğaldıkça ne has bakır kaldı, ne de insanın hası. Ama sen öyle yapmadın. Albenili olan dururken gittin bunu istedin, kalaylamamı da istemedin. Anladığından değil biliyorum ama ne hissetiysen karşılıklı bir çay içmeye değerdi. Şimdi otur da soğumadan şu çayını iç hele.

bh1

Bunları söylerken bile yüzündeki aksi ve ciddi görünüm değişmemişti. Tabureye ilişip çayımı yudumlarken az önce kalayladığı kazanı gelen geçenin ışıltısını göreceği biçimde dükkanın girişine astı.

- İyi de insanın hasını nereden bulacağız?

- Bulamayacaksın. Evlerden bakır kap kacak çekilirken eskinin dik duran kalıbını koruyan insanları da yitti gitti.

Eline aldığı parlak kalay parçasını parmaklarının arasında eğip bükmeye başladı.

- Bakır gibi tok durmak, yediğin onca çekice rağmen özünü yitirmemek kolay mı? Şimdilerde herkes kolayına kaçıyor. Parlak ve gösterişli görünmek uğruna kalaya benzemeye, kolay eğilip bükülmeye, azıcık zora gelince cıvıyıp akıcı hale gelmeye, onun bunun üzerine sıvanmaya başladılar. Sayıları az da olsa eskiden de vardı böyleleri. Bakır kap kacak gibi sağlam duruşlu insanlara bulaşıp onların yanında parlak görünüşleriyle kendilerini göstermeye çabalarlardı. Herkes bilirdi onların yanındaki adam olmadan aslında ışıltısının beş para etmediğini ama insanın hası azaldıkça ortalık kalaya bulandı. Baksana şimdi herkes birbirini kalaylıyor. Şık şıkıdım gösteriş yaparak ortalıkta dolanıyorlar. Ortam azıcık ısındığında, zoru görünce hemen cıvıyıp akıp gidiveriyorlar. Elindeki çanağın kalayı gibi geriye onlardan hiçbir şey kalmıyor.

Çanağı gazete kağıdına sarıp uzattı. Ödeme yapmak istesem de geri çevirdi. Eline aldığı eski bir kazanı dövmeye başladı. Başlangıçtaki o suskun ve suratsız hali geri gelmişti. Uzattığım para ile başında beklediğimi görünce dayanamadı. Ayağa kalktı. Üzerime yürüyüp elindeki çekiçle hafifçe ittirdi. Gözlüklerinin üstünden bakıp; ?Öbür çanağı seçseydin bedelini ödeyecektin. Elindeki çanak satılık değildi. Madem ki onu bu pejmurde haliyle almak istedin bundan sonra senindir. Hikayesini de biliyorsun. Gün gelir hak eden birini bulursan emaneti teslim edersin. Hadi şimdi git yoluna? dedi. Çarşı esnafı bizimkinin sesini yükseltmesinden ve üzerime yürümesinden tedirgin olup kavga ettiğimizi zannederek yanımıza gelmeye kalkınca teşekkür edip ayrıldım.

Arkadaşım çanağı eline alıp ?bunun kitapların arasında ne işi var?? diye sorunca tüm bunları hatırlayıp ?O bir emanet. Günü gelince sahibine ileteceğim bir emanet? dedim. Arkadaşımın şaşkın bakışları arasında elinden alıp özenle raftaki yerine bıraktım.

Mehmet Uhri

Not: Divriği çarşısından iki adet kısa video kaydına ulaşmak için BAKIRIN HASI ve  BAKIRIN KALAYLANMASI linklerine tıklayabilirsiniz.  Üzerlerine tıklayarak fotoğrafların orijinal boyutlarına ulaşabilirsiniz.

One Response to “Bakırın Hası”

  1. yüce diyor ki:

    yazının hası…

Leave a Reply