Aynı Cezvenin Kahvesi

img_55621

O gün pasaportta batmakta olan güneşi seyrederken şapkalı iyi giyimli yaşlı beyefendi eliyle dolu masaları işaret edip masamın diğer ucuna ilişmek için izin istedi. Güneşin akşamın pusunda yitip gitmesini sessizce izledik. Ardından “şimdi birer keyif kahvesi içmeliyiz” diyerek az şekerli iki kahve sipariş etti. Şaşkın baktığımı görünce “sana sormadım diye şaşırma, gün gitti gelen geceyi ayık karşılamalıyız, kahvesiz olmaz. Yemek öncesi acı kahve mideyi yorar acık şekerli olmalı, şekeri az gelirse azın çaresi bulunur” dedi. İzmir Levantenlerindendi. Atalarının İtalya’dan Cenova’dan geldiğini anlattı.

- Dedelerim, bir zamanlar Yahudilerin İspanya’dan kaçıp geldiği gibi yaşayabilmek ve özgür olabilmek için gelmiş İzmir’e.

- Umarım aradıklarını bulmuşlardır.

- Merkezden bunca uzakta bir Roma kentine sürülmüşsen daha kim karışacak sana? Bundan büyük özgürlük olur mu? Balıkçıyı Halikarnas’a sürmeseler zor bulurdu o kitapları yazacak özgürlüğü? Biraz da bu yüzden İzmir sanatın ve özgürlüğün kentidir.

- Nasıl yani? Nerede o zaman yazarları, sanatçıları, bu şehrin? Ben göremiyorum.

Bir süre sessizce turuncudan kızıla dönen tanyerine baktı sonra kahveciye kahveler nerede kaldı diye bir işaret yaptı. Bana dönüp eliyle gökyüzünü gösterdi.

- İnsanın olduğu her yerde sanatçı bulabilirsin ama sanatı yaşatan yerleri arıyorsan havayı koklamalısın. Sansürün olmadığı, insanların birbirine tahammül edebildikleri yerlerdir sanat kentleri. Havadaki özgürlük kokusu içini ferahlatır. Baskının, jurnalciliğin en azgın dönemlerinde bile İzmir hep sanatı ve sanatçılarını sahiplenmiş, korumuştur. Denetimi zor olduğu için ülkede tuluatın bile yasaklandığı dönemde bu gördüğün limanda tiyatrolar susmamış, Türkçe olmazsa İtalyanca veya Fransızca oyunlar operetler sahnelenmiştir.

Kahvelerin önce kokusu sonra kendi geldi. Kızıldan mora dönen guruba bakarak yudumladık, kahvelerimizi. Sansür konusunda İzmir’in duyarlığından pek emin olmadığımı söyleyince babasının bir anısını anlattı. 1929 Yılında Tayyare sinemasında Telefoncu Kız opereti sahnelenirken ilk Türk ve Müslüman kadın tiyatro sanatçılarından Suzan Lütfullah hanım sahne alır. Geleneksel kadın erkek ayrımını ortadan kaldırması yüzünden muhafazakar kesimin “telefon rahatsızlığı” oyuna karşı tepki doğurmuştur. Haksız da değildir. Telefoncu kız opereti bu tür önyargıları hicvetmek için yazılmış bir komedidir. Oyunun ikinci perdesinde Suzan Lütfullah Hanım “ben bir kokotum” şarkısını söylerken seyircilerden bir savcı yardımcısı yerinden kalkıp sahne arkasına gider. Müslüman  Türk kadının böyle bir şarkı söyleyerek ahlaksızlık yapmakta olduğunu oyunu yasakladığını söyleyip perdeyi indirir. Operetin yazarı Muhlis Sabahattin Bey seyircilere durumu anlatıp İstanbul’da sorun çıkmadan oynamış ve sahnelenmek için izin alınmış oyunu savcı Beyin durdurmak istediğini söyler. Seyirciler duruma tepki gösterir. Aralarından avukat Muvaffak Sabri Bey savcıya oyunun gösterimini engelleyemeyeceğini, suç işlendiğini düşünüyorsa ertesi gün resmi işlem yapabileceğini söyleyerek sansüre ve keyfi uygulamaya karşı çıkar. Seyircilerin de desteği ile oyun kaldığı yerden devam eder. Bizzat babasının yaşadığı bu olayı anlatırken heyecanlanmıştı.

- İzmir’e gavur demeleri boşuna değildir. Sanatı üreten insandır ama onu yaşatan, sürdüren tahammül ve özgürlüktür. O da İzmir’de fazlasıyla var. Homeros’u da sahiplenir, şair Yorgo Seferis’i de. Dario Moreno İzmir Yahudisi değil midir? Attila İlhan, Sezen Aksu daha sayayım mı?

- İyi de İzmirli bunu nasıl başarıyor?

- Zor değil, böyle olmak istiyorlar. İzmir’in imbatında herkesin teri aynı zamanda kurur derler. İzmir’in imbatı herkesi eşit serinletir ve İzmirli bunu bilir. Türklerin de aynı cezvede kaynayan kahveleri yudumlamak diye çok sevdiğim benzer bir lafı vardır. İçtiğimiz şu kahveler gibi.

kordon-gun-batimi-expo-izmir

Fincanını şerefe dercesine kaldırdı ve son yudumunu içip masaya bıraktı. Bir süre daha tanyerine ve yitip giden güne baktık. Güneşin çekilmesiyle ortalık serinlemiş, masalar boşalmıştı. Bizimki kahveciyi çağırıp kahvelerin ücretini öderken itiraz edecek oldum gülümseyerek “aynı cezvenin kahvesini içtik, uzatma” dedi. Ayağa kalktı, elimi sıkarken “kusura bakmayın, hep ben konuştum, peki ama siz kimsiniz?” diye sordu. “ben bir İzmirliyim, az önce adını andığınız avukat Muvaffak Sabri büyük dayım olur” diye yanıtladım. Gülümsedi. “Çok güzel bir gün batımı oldu” dedi ve şapkasını çıkarıp eğilerek selam verdi. Ağır adımlarla rıhtımın karanlığına karışıp uzaklaştı.

.

Mehmet Uhri

.

Dario Moreno’nun Deniz ve Mehtap isimli şarkısına ulaşmak için; dario-moreno-deniz-ve-mehtap linkini kullanabilirsiniz.

.

Not 1: Büyük dayım merhum Muvaffak Sabri Acarlar’ın anısına saygı ile ithaf olunmuştur. M. Uhri

Not 2: Bu anlatıda İzmir İzmir dergisinin 1996 yılı 3. sayısında Sayın Yaşar Ürük imzası ile yayınlanan “Siz bir Kokot musunuz?” başlıklı yazıdan yararlanılmıştır.

Not 3: Bu anlatı İzmir Çağdaş Sanat etkinlikleri Port İzmir2 Trienali kapsamında 12 Ekim 2010 günü İzmir Fransız Kültür Merkezi Tiyatro salonunda canlı performans olarak sahnelenmiştir.

Not 4: Kapaktaki suluboya tablo İzmir ressamı olarak tanınan merhum Ramadan Tuzcuoğlu veya bilinen adıyla “Ramo’nun” 1998 yılı yapımı “pasaportta gün batımı” isimli çalışmasıdır.

7 Responses to “Aynı Cezvenin Kahvesi”

  1. nur can diyor ki:

    Selamlar Mehmet Bey,yazınız için deniz ve mehtap gerçekten çok uygun olmuş…Bu yıl İzmir’e 2 günlük bir gezim oldu ve yazınızla sizinle aynı masa da oturup Beyefendi’yi dinledim.
    Ben İzmir’den çok güzel insanlar tanıyorum,Beyefendi’nin dediği gibi Mehmet Uhri,arkadaşım Funda ve Sezen Aksu :))
    daha saymalı mı…Sevgilerimle,teşekkür ederim.İyi ki Varsınız

  2. Mehmet Uhri diyor ki:

    İstanbul’da yaşayan bir İzmirli olarak pasaportta gün batımının bazen rüyalarıma girdiği bile olur.
    Şöyle bir pasaport akşamında güneşi uğurlarken yanında bir kuru çay da varsa, şeker filan da istemez hani…
    Teşekkürler
    Muhri

  3. umur Gürsoy diyor ki:

    Eli kalem tutan 54 doğumlu bir halk sağlığı uzmanıyım. Öykülerini arkadaşım Adnan Yüce ve internet arkadaşlarımın göndermesi ve adresinden izliyor ve çok beğeniyorum. Sende Çehov tadı var. Yaşın benzemesin inşaallah onu örnek alır ve onun gibi klasikleşirsin.
    Ben de yazınsal tadı olan denemelere imza atmak istiyorum ama şimdilik bu populer bilim denemeleri olarak sürüyor. Bloğumun adresini ekledim. http://umurgursoyla.blogcu.com/ Kimi zaman senin çok beğendiğim ve denemelerimin ilgi alanına giren öykülerini bloğumda yayınlıyorum.
    Bu konuda yanlışım varsa beni bilgilendirirsen sevinirim. Aslında bu konuda dikkatliyimdir, ama senin sayfanı yeni öğrendim. Yakın zamana kadar adresini bilmiyordum.
    Sevgilerimle ve başarı dileklerimle, kalemine, beyin gücüne sağlık.
    Dr. Umur Gürsoy/Osmaniye ve şimdi Bursa

  4. Yılmaz Şahin diyor ki:

    Yüreğinize, ellerinize sağlık. Yalnız küçük bir klavye sürçmesi olmuş , “gurup” sözcüğü yerine “tanyeri” yazılmış galiba. Sevgiyle…
    Dr. Yılmaz Şahin Pendik-İstanbul

  5. Mehmet Uhri diyor ki:

    dikkatiniz ve nazik uyarıniz için teşekkür ederim Sayın şahin. Gerekli düzeltmeyi yaptım.

  6. Dr Atilla Demir diyor ki:

    Sayın Dr.Mehmet Uhri;Hikayeniz günün gündemine tam oturmuş.Diğerlerinde olduğu gibi bu hikayeye de şapka çıkartılır.ayrıca Daryo Morenonun ‘deniz ve mehtabını’dinlettiğiniz içinde teşekkürler.Beni altmışlı yıllara götürdü.selam ve saygılar.

  7. Ahmet Çağıldak diyor ki:

    Sevgili dost kalemine kuvvet canına sağlık diliyorum.

Leave a Reply