Ardıç Kardeşliği

resim-4081

Yaylanın sert ve serin esen rüzgarları yüzünden sıcağı pek hissedemeden bir yaz daha gelip geçti.  Sonbahar yağmurları ile hava soğur doğa kabuğuna çekilmeye başlar. Yazın sıcağı ve güneşinden korunmak için gölgeme sığınan sürüler ve tarlalarda çalışanlar ortalıktan çekildiğinde ise kış yalnızlığım başlar. Toplasan iki ay bile sürmeyen yaz canlılığından sonra yaylaya öyle bir ıssızlık çöküyor ki gövdeme yaslanacak o mendebur çoban köpeğini bile arıyor kuşlarla konuşmaya çabalıyorum. Ne yazık ki kış yalnızlığında rüzgardan başka cevap veren bulunmuyor. Yüzyıllardır olduğum yerde hepsi birbirine benzeyen günler geçirir her seferinde umutla kış yalnızlığının geçmesini beklerim.

Sivas Divriği yakınlarında Erikli yaylasında yaşını almış ardıç ağacıyım. Kimine göre en az 400 yaşındayım. Yaşımı 800 olarak ölçenler de oldu. Benim için aralarında fark yok. Günler hep aynı, güneş hep aynı şekilde doğup batıyor. Yazlar kısa, kışlar ise hep yalnız geçiyor.

resim-403Yörede ağacın bol olduğu zamanlarda bu kadar yalnız değildim. Sağlam gövdem yüzünden evlerde taşıyıcı olarak kullanılmak üzere kesilen ardıçların ardından az gözyaşı dökmedim. Ancak yine de meşe ağaçlarından şanslıydık. Koku yaptığımız için yakacak olarak tercih edilmiyorduk. Bu sayede sayımız azalsa da ayakta kalabildik. Gidenlere ağıt yaktım. Öyle genç gitti filan diye üzülen insanoğlunun üzüntüsü gibi değildi benim üzüntüm. Aynı toprağı paylaştığım yöredaşlarımdan ayrılmak zorunda kalıp yalnızlaştıkca üzüntüm arttı. Kalanlarla idare ettim. Tutunduğum toprağa o toprağın canlılarına sarılıp onlarla koca bir ömür geçirdim. Arada kısa süre tanışıp unuttuklarım da oldu. Ama bazılarını hiç unutmadım. Kış yalnızlığı içinde kabuğuma çekildiğim günlerde onları hatırlayıp yaşadıklarımla avundum.

Hele önce arkadaş sonra kardeş olduğum Çiçek ismindeki kız çocuğunu hiç unutamadım. Yörede yaşayan ailelerden birinin en küçük çocuğuydu. Keçileri otlatmaya çıkarır gelir gövdeme yaslanır, gölgemde uyur, dallarımda oyunlar oynardı. Başlangıçta ilgilenmemiştim. Benim için diğerlerinden farklı değildi. O ise beni arkadaşı bellemişti. Dallarıma çıkar benimle dertleşir, gördüğü rüyaları, gelecek hayallerini anlatırdı. Bazı geceler yanımda kalır yıldızları seyreder, hepsine kendince isimler takıp oralardaki hayatlar üzerine konuşurdu. Ayrılmadan önce mutlaka gövdeme sarılıp kulağını dayar benden yanıt beklerdi.

Zaman geçti Çiçek kız büyüdü serpildi. Özgür ve alımlı bir genç kız oldu. Ailesi evlendirmek istese de o okumayı sürdürdü. Kışları uzaklardaydı. Yazları günlerini yanımda geçiriyor ailesinden, gelenek göreneklerinden yakınıyordu. Kan kardeşliğine benzeyen ve musahiplik denen dünya ve ahiret kardeşliğinin gelenekler yüzünden sadece erkekler arasında kurabiliyor olmasına isyan ediyordu. Bu dünyayı, yaşadığı hayatı kendi seçtiği biriyle musahip kardeş olarak yaşamak istemiş kimseyi ikna edememişti. Ailesi ile arası açılmıştı. Bir gün baktım öfkeyle söylenerek çıktı geldi. Gövdeme sarıldı. ?Sen de en az benim kadar yalnızsın. Kimse beni musahip kardeş olarak kabul etmiyor. Benim kardeşim sen ol? dedi. Bıçağıyla gövdeme çizik attı. Sonra kendi avucunu da keserek gövdemdeki çizdiği yere kanlı avuç içini bastırdı. ?Artık hayatlarımız ortak, sen ben yok. Biz varız? diyerek o gün ve gece yanımdan ayrılmadı. Ben de ona dallarımla sarılabildiğim kadar sarıldım. Doğrusu böylesi bir kardeşlik, hayat arkadaşlığı çok hoşuma gitmişti. Bir keresinde otlakta anız yakılırken rüzgar yön değiştirip alevler dallarıma yaklaşınca sürüsünü bırakıp koşarak yanıma gelmiş alevlerin yükselmesini önleyip yangının beni sarmasına engel olmuştu. Bu sırada keçilerden biri telef olunca ailesinden çok azar işitmiş, ağaç ile olan kardeşliğini dile getirince adı köyün delisine çıkmıştı. Bu olaydan sonra köyde duramadı. Benden başka onu merak eden de olmadı. Ailesi bile gelsin istemiyordu.

resim-440Çiçek kız uzaklardayken, görüp konuşamasam, onu kardeş bildiğimi dile getiremesem de yeryüzünde hayatı paylaştığım bir kardeşimin varlığı kış yalnızlıklarını unutturmaya yetiyordu. Beni değiştirmiş, evcilleştirmişti. Gelmese, gelemese bile her yaz onu heyecanla bekleyip sürülerin yolunu gözleyen bir ardıç ağacına dönmüştüm. Geceleri aynı gökyüzüne benzer yıldızlara baktığımızı düşünüyor yalnızlığımı unutuyordum. Ayrı bile olsak aynı hayatı, sanki aynı yolu gidiyorduk. Burada toprağa çakılı olsam da bir parçamın, kardeşimin uzaklarda gezindiğini düşündükçe mutluluk duyuyordum.

Zaman geçti, kışlar gitti yazlar döndü köy tenhalaştı. Ben bekledim. Musahip kardeşim Çiçek yıllar sonra hayli yaşlanmış halde torunuyla birlikte çıktı geldi. Unutmamıştı. Sarıldı, ağlaştık. Özleştik. Bu kez yaşadıklarını, ailesini çocuklarını anlatıp torunu ile tanıştırdı. Dallarıma çıkıp oturacak gücü olmasa da afacan torununu dallarıma çıkardı. Ardıç ağacı ile kardeş olma öyküsünü anlatıp, kendi seçtiği biri ile aynı hayatı paylaşmanın öneminden bunun kendi için anlamından söz etti. Gece yanımda kalmak istese de yaylanın ayazı izin vermedi. Sonraki günlerde de gelip gölgemde oturdu. Suskundu, gövdeme sokulup sanki benim söyleyeceklerimi dinlemeye çalıştı. Veda edip ayrılırken ikimiz de hayli acı çektik.

Çiçek kızı, o özgür ruhlu kardeşimi bir daha görmedim. Kaç kış geçti hatırlamıyorum, yazın son günleriydi. Elinde bir torba dolusu toprakla gelen delikanlıyı önce tanımadım. Torun büyümüş kocaman adam olmuştu. Önce dibimdeki toprağımı eşeleyip yarım çuval kadar toprak doldurdu. Yanında getirdiği toprağı ise eşelediği çukura doldurdu. Gövdeme yaslanıp bir süre oturdu, sonra ağlamaya başladı. ?Babaannemin son dileğiydi. Git o ardıç ağacını, kardeşimi bul, topraklarımızı buluştur. Kardeşliğimiz, yol arkadaşlığımız aynı toprağa kavuşup hakikat yoluna girebilsin. Hayatlarımız aynı toprakta buluşsun demişti? diyerek uzun süre gözyaşı döktü. Gittikten sonra öyle bir yağmur indirdi ki getirdiği topraklar akıp gidecek diye korkup köklerimle tutmaya çalıştım.

resim-540Bahar aylarında torunun getirdiği toprakta açan otları keçiler hemen yiyip bitirse de musahip kardeşim Çiçek kız ile aynı toprağı paylaşmayı sürdürüyorum. Yaşlandım. Kışları yine yalnızlığa gömülüp kabuğuma çekildiğimde anılarımda yaşayan, yaşadığım hayatı gerçek kılan o güzel insan ile birlikte daha kaç kış geçiririm bilemem. Bildiğim bir şey varsa; Çiçek kız olmasaydı yeryüzündeki herhangi bir ardıç ağacından farkım olmayacaktı.

Her neyse, Divriği yakınlarında Erikli Kozlu yaylasında musahip kardeşi ile aynı toprağı paylaşan asırlık ardıç ağacına yolunuz düşerse çekinmeyin yaklaşın. Gövdeme sarılıp kulağınızı bana verin. Yaşadıklarımı, koca bir hayatı ve Çiçek kız ile paylaştığım hakikat yolunu bir de benden dinleyin.

Mehmet Uhri

Not: Resimlerin üzerine tıklayarak orijinal boyutlarıyla izleyebilirsiniz.

2 Responses to “Ardıç Kardeşliği”

  1. Gonca Şanal diyor ki:

    hikayeyi çok sevdim

  2. Fahrettin Ereğliay diyor ki:

    Erikli Kozlu yaylasında o kocaman alanda -doğa kıyımı nedeniyle- cıscıbıldak tek başına kalan asırlık ağacın yalnızlık serüveni ve alevi kültüründeki “musahip kardeşliği” nin iki yalnızın (ağaç ve insanın) hayatlarına girişi pek güzel hikaye edilmiş. Okumaya daldığınızda ağacı dinler gibi olursunuz. Teşekkürler Sayın Uhri Bey. (Müsahip kardeşliğini -sayenizde- ilk kez duydum ve Google’ dan bilgilendim. Zor bir bağlanış olduğuna karar verdim!.. ) Saygılar,

Leave a Reply