Anadolu’nun Van Gogh’u - Erol Akyavaş

ea3

Ressam Erol Akyavaş hem anne hem baba tarafından paşa torunu olarak 1932 yılında dünyaya gelir.

Cumhuriyet dönemi yüksek bürokrat ailenin tek çocuğudur.  Aristokrat eğilimli varlıklı bir ailede eğitimine özen gösterilen, hayatı ile ilgili seçimler konusunda ailenin beklentilerinin dışına çıkması hoş görülmeyen çocukluk ve gençlikten sonra diplomat olması yönündeki telkinlere itiraz etmesi nedeniyle mimarlık okumasına karar verilmiştir. Babasının Emlak Bankası genel müdürü olmasının da meslek seçiminde payı olduğu düşünülebilir.

Tek çocuk olarak üzerine titrenmesi, aristokrat aile geleneği ile yoğrulup aileden aldığı kültürü bir gölge gibi üzerinde taşımaya zorlanması, kısaca kendi olma veya olamama ile ait olduğu bütünün gölgesi olma beklentisi, eserlerine de yansıyan bir iç çatışma olarak hep yaşayacaktır.

Aldığı mimarlık eğitimi erken dönem eserlerine duvarlar, labirentler, ışık ve gölge oyunları olarak yansır.

Kendi olmak ile başka birilerinin gölgesi olma ikilemi yapıtlarına giderek daha fazla yansır. Bu ikilemden kaçma, gerçeklerden uzaklaşma arayışı ressamın gerçeküstücü eserler verdiği dönemi oluşturur. Bu dönemde ailesi ile yaşadığı çatışmaya Amerika’da Macar bir kadınla evlilik yapması da eklenir. Ailesinin gölgesi olması beklenirken ressamlık gibi o yıllarda pek de hoş karşılanmayan mesleğe yönelmek, onaylanmayan evlilik yapmak kısaca başka bir şeye dönüşüyor olmak veya tam dönüşememenin verdiği arada kalma hissinin eserlerinin hemen tamamına yansıdığı söylenebilir.

Ne de olsa tırtılın kozayı parçalayıp kelebeğe dönüşmesi hayli zor ve zahmetlidir.

ea4

Herkese arkanı dönüp kendin olmak ve bu yüzden acı çekmek veya ailenin gölgesi gibi kalıp kabullenmek arasındaki gidiş gelişler sırasında tanıştığı tasavvuf düşüncesi, Hallac-ı Mansur’un hayatı ve anlatıları Akyavaş için yol gösterici olur. Gölge olarak kalmayı seçerken Hallac-ı Mansur’un işaret ettiği gibi yüce bir varlığın gölgesi, parçası olup hiçlik alemine gölge olarak yansıma fikrini eserlerine yansıtmaya başlar.

İlla bir şeylerin gölgesi olacaksa tasavvuf düşüncesinin vahdet-i vücuduna sığınmayı ve eserleri ile oradan seslenmeyi seçer.

Akyavaş’ın bu dönemi Hallac-ın yaptığı gibi kendi olmaktan vazgeçip alemlerin gölgesi olmaya doğru yolculuktur. Eserleriyle gölgeleri ve iç içe geçen izdüşümleri ile gölgelerin ötesini göstermeye çabalar. Başlangıçta mimari eğitimini kullanıp ışığı ve o ışığın yarattığı gölgeler ile tasarladığı soyut resimlerine kaligrafik anlatımlara dönüşen figürler ekleyerek soyut döneminin resimlerini üretmeye girişir.

Gerçeğe ulaşmak için kullandığımız algılar ile işe başlar.

Düşünceler algılarımızın gölgesidir diyerek, algılarımızdan süzülen gölgeyi düşüncelerimizde görünür kılmaya çabalar. Böylece gerçeküstücülükten soyut döneme geçiş yapar. Ona göre sözler ise düşüncelerin gölgesi, izdüşümüdür. Sıra sözleri de aktarmaya geldiğinde Paris’te Miraç konulu sergisini gerçekleştirir. Bir adım ötesine geçtiğinde ise sözlerin gölgesi olarak yazı ve harfleri kullanır. Özellikle hat sanatının kaligrafik motif ve yazılarına yer verdiği eserleriyle iç içe geçen gölgelere ve onların oluşturduğu zengin aleme yolculuğu başlar. Son dönem yapıtlarında algıların düşünceye, düşüncenin sözlere, sözlerin de yazı ve harflere dönüşerek kavuştuğu kendi iç dünyasını ortaya döker ve paylaşır.

erol1Tüm bunların ardından kendi hiçliğini bir gölge gibi yansıttığı son dönem eserlerinde yazı ve motifler ile tasavvuf düşüncesinin gösterdiği bütüne ulaşma, onun içinde hiç olup kaybolmayı seçtiğinden söz eder. Figüratif anlatımın yanına iç içe geçen gölgeler gibi harf ve motifleri serpiştirdiği resimlerinde mimari tasarımın gerektirdiği ışık ve gölge oyunlarından kurtulmuştur. Mektup ve görüşmelerinde arkadaşlarına kendini hapsettiği ve gölgesi olmaya adadığı bütünlüğü Hallac-ın gözünden görmeye çabaladığından söz eder.

Cumhuriyet dönemi resim tarihine eserleriyle iz bırakmış Erol Akyavaş’ın İslami motifleri kullanması dönemin siyasi konjonktürü nedeniyle ülke içinde hak ettiği ilgiyi görmemiştir. Ancak özgün eserleriyle bu toprakların dünya çapında tanınan en önemli ressamı olmuştur. Türk resim sanatı ülkemizde Akyavaş’tan çok daha popüler isimlerle anılsa da New York Modern sanatlar müzesi daimi sergisine eseri kabul edilen ( 1956 ) ilk ressamımızdır.

ea2

20 Nisan 1999′da yitirdiğimiz Erol Akyavaş, batının analitik düşüncesi ile doğunun bütüncül algısını aynı gölgede birbirinin izdüşümü olarak resmedebilmiş, birbiriyle çelişkili görünenlerin barış içinde bir araya gelebileceğini eserleriyle kanıtlamıştır. Yaşadığı dönemde Anadolu’nun Van Gogh’u benzetmesini hak edecek biçimde tanınırlığı sınırlı olsa da Erol Akyavaş, eserleriyle kendini de tüketerek her daim ilgi çekecek, ardından gelenlere yol gösterecek bir kapı aralamıştır.

Mehmet Uhri

2 Responses to “Anadolu’nun Van Gogh’u - Erol Akyavaş”

  1. dr.demiriz diyor ki:

    Sayenizde Sn.Erol Akyavaş’ı daha iyi tanıdım.Teşekkür ederim.

  2. Kemal Demiriz diyor ki:

    Erol Akyavaş’ı da sayenizde daha iyi tanıma şansımız oldu.Yazmaya devam,teşekkürler.

Leave a Reply