Ada Ayazı

ada-ayazi-1?Hadi kızlarım, siz o gençlere uymayın. Bugün işimiz çok, yorup hırpalamayın kendinizi? diyerek gemlere asılıp atları sakinleştirmeye çalıştı. Büyükada sonbaharı karşılıyordu. O Pazar güneşi gören pek çok İstanbullu gibi kendimizi adaya atmıştık. Bindiğimiz faytonu sollayan diğer bir fayton yüzünden atlarımız huysuzlanıp peşinden hızlanmak istemiş faytoncu ise onları zor da olsa bu sözlerle sakinleştirebilmişti.

Adanın sakin sessiz sokakları gelenlerle kısa sürede şenlenmiş, sokakların sahibiymiş gibi kasılarak dolanan kediler bahçelere kaçmıştı. Adanın köpekleri ise iskele önünde miskin miskin yatıp gelenlere tepki vermemeyi yeğliyordu. Az ötede aynı yiyeceği çekiştiren tekir kedi ile martının didişmesi ise görülmeye değerdi. Sonuçta martının gaga darbeleri kedinin pençesinden üstün gelmişti. Yazın hareketli günlerini geride bırakan adada evler kış uykusundaydı. Hafta sonu ortalığın biraz olsun hareketlenmesi bile adaya çöken kış hüznünü gidermeye yetmemişti.

Kasketi ve siyah deri yeleği ile adanın emektarlarından olduğu anlaşılan faytoncu yol boyunca atları ile konuşup bizimle pek ilgilenmedi. Atları sakinleştirmeyi yeni başarmıştı ki yanımızdan yine hızla geçen diğer bir fayton bizimkilerin aklını çelmesine yetmişti. Faytoncu dayanamayıp ?Yavaş olun biraz çocuklar, araba değil altınızdaki gaza basınca hızlansın? diye giden faytonun ardından seslendi. Atları sakinleştirmek için uğraştı. Eliyle giden faytonu işaret etti.

-      Ah bu gençler. Çatlatacaklar atları. Ne çabuk unuturlar atların da can taşıdığını. Fayton benzer mi hiç arabaya? Can bu, atıp yenisini almak kolay mı? Çalışamayıp yattığın, aç kaldığın günler de cabası.

Bu sözlerle başlayan sohbette adada doğup büyüdüğünü, babadan kalma mesleği faytonculuğu sürdürdüğünü, son yıllarda eski faytoncuların yerini hep iş arayan delikanlıların aldığını anlatıp faytonlarını kiraya veren adalı arkadaşlarından yakındı.

-      Faytonu kiraya verip kenara çekildiler. Olan atlara oldu. Attan anlamayana fayton verirsen olacağı budur. Araba gibi kullanır canını çıkarırlar. Anlamazlar atların dilinden. Kimse duymaz seslerini. Yemini suyunu verince iş biter zannederler. O gün kazandıkları paraya bakarlar hep. Yoktur yarınları.

-      Haklısın ama öyle bir zamandayız ki herkes geçim ve para derdinde.

Hadi oradan dercesine hafif alaysı yüzüme baktı.

-      Beyim burası ada, şehir değil ki. Parayı dert edenin adada işi ne. Hem şu gelenlere baksana. Hepsi birden hafta sonu gelir adanın sokaklarını biri birilerine dar ederler. Adada sessiz sakin gün geçirmeyi isterler ama biri birilerini ezerler. Daha fayton sırasında kavga eden adam adadan keyif alabilir mi sanıyorsun?

Bu arada atlardan biri tökezledi diğeri yoluna devam edince fayton yön değiştirip dil burnu bölgesinde yoldan çıkar gibi oldu. Bizimki dizginlere asılıp faytonu durdurdu. Aşağı indi. Soldaki yağız atın yanına gidip ?kardeşçe geçinmek varken niye kavga ediyorsunuz, bugün işimizi iyi yapalım akşama afiyetle karnımızı doyururuz. Yeter ki kavga etmeyin. Tamam sen daha güçlüsün ama o da senin yükünü taşıyor tek başına kalsan daha çok yorulacaksın. Birbirinizi üzmeyin bakayım? dedi. Faytona binip yola koyulduk. Şaşkın baktığımı görünce;

-      Konuşup kollamazsan çabuk alınır bunlar. İlgi ister, dostluk ister. İnsan gibidir. Kırılır küser anlamazsın. Ceza vermek bir yere kadar işe yarar. Babamızdan böyle gördük. Hep birlikte kazanır hep birlikte yeriz, yoktur atlardan ayrı gayrımız.

-      Yani söylediklerini anladılar mı?

-      Beyim benimle dalga geçme. Onlar anlayacağını anladı. Sen her konuştuğun adamın sözünü anlar mısın? Onlar benim sesimi tanır, bilir. Ne demek istediğimi ne hissettiğimi sesimden anlar. Bunca yıldır biraradayız.

ada-ayazi-2Yamacı çıktıkça artan serin esinti şehirde hava ne kadar sıcak olursa olsun adada iklimin sert olduğunu işaret ediyordu. Bizim faytoncu soğuk ve nemli kış aylarının adada zor geçtiğinden yakınınca ?hiç şehirde yaşamayı düşünmedin mi?? diye sordum. Yine o alaycı gülümseme belirdi yüzünde;

-      Düşündüm hatta denedim. Çocuklarım şehirde yaşıyor. Ben yapamadım. Şehirde sanki başkasının hayatını yaşıyormuşum gibi geldi. Şehirde insanlar ev geçindirecem diye şekilden şekile girip ucube bir şeye dönüşüyor. Küçük oğlum iyi bir iş buldu lojmanı, arabası, kılığı kıyafeti yerinde ama hiç biri kendinin değil. Bugün atsalar cascavlak ortada kalır. Ama o halinden çok memnun. Korktum buraya kendi gerçek hayatıma kaçtım. Şimdi hiç olmazsa karnım acıktığında kendi karnımın acıktığını biliyorum.

-      Öyle diyorsun ama şehirde yaşayanlar da adada hayat yok diye geri kaçıyor, hayatı canlılığı şehirde arıyorlar. Buraya kafa dinlemeye geliyorlar.

Adanın görece daha sıcak güney tarafına dönmüş yollar ıssızlaşmıştı. Evlerin bahçelerinde  palmiyelerin çokluğu dikkat çekiyordu. Solda tepedeki beyaz küçük evi işaret etti eliyle;

-      Bak beyim bizim ev. Azıcık bahçeyle uğraşır, çayırın otları ile atlarımı beslerim. Öyle şehirliler gibi her şeyin önüme hazır gelmesinden de hiç haz etmem. Cefasıyla da olsa kendi hayatımı isterim. Bizim oğlanlar ve şehirliler gibi bilerek kandırmam kendimi.

-      Nasıl oluyor bu?

-      Hani çocukları parka götürür eğlendirirsin, parktan dışarı çıktığında gerçek hayata döndüğünü zanneder ya insan, büyükler için de ada böyle iş görüyor. Günübirlik gelip eğlenip gidiverirler, onlar için yaşayıp eğlendikleri hayali mekandır, adalar. Geri dönünce de kendi gerçek hayatlarına döndüklerini sanırlar. Adalar olmasa yaşadıkları hayatın başkalarının hayatından farkı olmadığını anlayıp kederlenecekler elbet. O yüzden adalar hep böyle değişmeden kalır, sayfiye yeri derler geçerler. Şehre benzesin istemezler.

-      Yani sence şehirde yaşanmaz öyle mi?

-      Bana sorarsan öyle. Her şeyin önüne hazır geldiği, hayatların bu kadar benzeştiği yerde yaşananların gerçek olduğuna inanması için insanın ara sıra çıkıp buralara gelmesi gerekiyor. Asıl gerçeğin burası olduğunu anlamadan da dönmek kaydıyla tabii ki. Yoksa kafan karışır, arada kalıverirsin. 

Ada turunu tamamlamış faytoncuların baş durağı görünmüştü. Fayton bekleyenlerin kuyruğu ise meydandaki saat kulesine kadar uzanmıştı. Bizimki durağa yanaşıp bizleri indirirken yeleğini gösterip ?ada ayazı fena hasta eder. Güneşe aldanıp açılıp saçılmayın sakın. Hadi kalın sağlıcakla, yine gelin? dedi ve yoluna devam etti. Gelen vapurun yolcuları ile meydanın artan kalabalığı da rıhtımda miskin yatan köpeklerin rahatını kaçıramamıştı.       

 

Mehmet Uhri

One Response to “Ada Ayazı”

  1. Naile Kalender diyor ki:

    Büyükada’yı hiç görmedim ama çok net olarak gözümde canlandı sayende arkadaşım, betimleme bir harika, teşekkürler Mehmet

Leave a Reply